8 Nisan 2012
Yeni bir “Şehir’den Şehir’e” turu ile birlikte sizlerleyim. 8.sini düzenlediğim bu turlar dizisi hemen hemen ayda bir defa olmak kaydı ile devam edecek. Güzel yerler görerek farklı iki şehir arasında ki yolları pedallamak bana çok keyif veriyor. O nedenledir ki, imkanlar el verdikçe yollarda olmaya devam edeceğim.
“Şehir’den Şehir’e” turları dizisinin 8.sinde maalesef yalnız pedal çeviriyorum. Nedenine gelince, son güne kadar farklı bir programım vardı, yalnız otobüs biletinde sıkıntı yaşayınca mecburen rotamı değiştirmem gerekti. O nedenle kısa sürede tur arkadaşı bulmak imkansızdı. Birde rota hem uzun ve kırıcı olduğu için kimseyi hırpalamak veya bekletmek istemiyordum. Uzunca zamandır tek başıma bisiklette kullanmamıştım. Tek başınalığı özledim sanırım. 🙂 Bana arada oluyor böyle, tek başına olmayı çok seviyorum. Bunda en başından beri tek başına yollarda olmam neden oldu galiba.
Neyse bu kadar geyik muhabbetinden sonra asıl konumuz olan Muğla’dan Denizli’ye bisiklet turuna dönelim. Marmaris’te çalıştığım için Muğla’ya gitmem gerekiyor turu başlatmak için. Ama sadece gece 3:00 arabasına binebiliyorum. Bundan sonraki araçlar Muğla’ya yolcu almıyor ve minibüslerde 6:30 gibi başlıyorlar. Bende işimi şansa bırakmak istemiyorum ve 3:00 aracından biletimi alıyorum. Saat 2:45 gibi otogarda olup bir saat sürecek yolculuğum için bisikletimi otobüsün bagajına koyuyorum. Sonrasında hareket saatinde yola çıkıyoruz.
Saat 04:00 ve ben Muğla otogarındayım. Hava karanlık, bu şekilde nasıl yol gidebilirim ki, hem karanlıkta pedal çevirmeyi hiç mi hiç sevmiyorum. Otogarda banka oturarak vaktin geçmesini bekliyorum. Ama o kadar yavaş ilerliyor ki vakit anlatamam. Saatime her baktığımda yalnızca 5 dakika geçtiğini görüyorum. Bende buna dayanamayarak saatimi saklıyorum ve bakmamaya çalışıyorum en azından birkaç saatlik. 🙂
Otogarlar günün her saati hayatın olduğu yerler, başka yerlerden gelip, başka yerlere giden araçlar girip çıkıyor peronlara. Ama ben hala bekliyorum, hava da azıcık gün ışıması görsem hiç durmayacağım. Ama maalesef bir hareket yok. Saat 5:00 oldu, daha fazla dayanamayacağım sanırım. 5:30’da ne olursa olsun yola çıkma kararı alıyorum. Bu defa yarım saat daha geçsin diye bekleyeceğim. Neyse bi oraya, bi buraya derken vakiti bir şekilde geçiriyorum. Saat tam 5:30 ve otogarın önünde bisikletimin fotoğrafını çekerek yola çıkıyorum. Şehri çıkana kadar günde ışır herhalde diye düşünüyorum, arkamda ki flaşörüde yakıyorum, araçların beni fark etmesi gerek.
Muğla çevre yolu kavşağına, üniversitenin oraya geldim. Bir taraftan ezan sesleri geliyor. Sabah ezanı okundu, o halde çok geçmeden gün ışığı içimi ısıtacak demektir. Hava çok serin ve biraz üşüyor gibiyim, biraz daha sabretmem gerekiyor.
Muğla’yı artık geride bıraktım sayılır. Kötekli tarafından Denizli’ye doğru döndüm ve 143 km yolum olduğunu gösteriyor karayolları tabelası. Geçer gideriz, kilometrelerin bir önemi yok nasıl olsa. Önemli olan yolda olmak değil mi? 🙂
Ortaköy’den karanlıkta geçiyorum ve hava her ne kadar aydınlanıyor gibi görünse de yol epey karanlıktı. Hatta bir ara şehir ışıkları da olmadığı için ilerlemekte zorlandım. Ama nihayet artık daha rahat yol alabiliyorum.
Muğla kent ormanı girişinde kısa bir fotoğraf molası veriyorum. Son GPA buluşmasında burada toplanıp orman içinden yolumuza devam etmiştik. Kısaca o günleri anıyorum ve kendi fotoğrafımı çekerek yoluma devam ediyorum.
Artık gün ışıdı, ama hala bir örtü varmış gibi üzerimde. O nedenle bir süre daha ışığım açık kalıyor. Denizli’ye 130 km yolum kalmış. Saatte 6:40 olmuş.
Çok durmadan Gölcük köyüne geliyorum. Burası aynı zamanda Ula, Köyceğiz kavşağı. Bu arada ki yol çok güzel, daha önce birkaç kez gitme şansım olmuştu. Trafiği az ve doğa ile iç içe bir yol. Çiçekli köyünden geçiyorsunuz ki, orada kahvaltı bir başka. 🙂
Bu kavşakta kısa bir mola veriyorum ve suyumu dolduruyorum, birazdan rampa başlayacak tedarikli olmamız gerekiyor.
Ben giderken geride kalan yollar, tabi gün her ne kadar ışımış olsa da güneş henüz doğmadı.
Gölcük geride kalıyor ve Denizli’ye 126 km yolum var. Burada yol çalışması olduğu için çok daha dikkatli olmam gerekiyor. Sabahın erken saatleri olduğu için trafik çok az ama yinde de her an herşey olabilir. Yol çalışması nedeni ile burası Çarşamba ve Perşembe günleri birkaç saatliğine trafiğe kapatılıyormuş. O günlerden birisinde değilim, o nedenle de içim rahat.
Dar yolda gözlerimi dört açarak dikkatli bir şekilde yol alıyorum. Arkamdan veya karşımdan araç gelmesi sorun olmuyor, tek sorun iki aracın tam yanımda iken karşılıklı olarak denk gelmeleri. 🙂 Bu biraz can sıkıcı durum tabi, bu kadar mı olur arkadaşım. Bütün araçlar mı benim yanımda denk gelir. 🙂
Güneş kendini dağların arasından göstermeye başladı. Tabi ağaçlar olduğu içinde bir görünüyor, bir kaçıyor. Bu da tam ısınmama neden oluyor. Gecenin uykusuz geçmesinin de etkeni ile uykum geliyor. Evet evet bisiklet üzerinde pedal çevirirken uykum geliyor. 🙂 Gidonuma hakim çıkacak birisi olduğunu bilsem bisikletim üzerinde giderken uyuyacağım o derece. 🙂 Şöyle yol kenarında durup kafamı birkaç dakikalığını gidonuma koyuyorum. Anaaa, gerçekten bıraksam kendimi uyuyacağım. 🙂 Çok kötü oluyorum, yavaş yavaş rampa çıkmanında dezavantajı ile uyudum uyuyacağım. 🙂 Suluğumdan birazcık elime su döküp yüzümü yıkıyorum, azıcık açılma ile tekrar yoluma devam ediyorum. Bu arada sırada ki ilk ilçe olan Kale’ye 53 km yolum varmış.
Bu yolda, Kale’ye kadar çok sert ve uzun rampaları vardır. O nedenle bende bunun bilinci ile hiç kastırmıyorum kendimi. Elimde bulunan yükselti haritası ile yolu süzüyorum ve ona göre kendime bir tempo ayarlıyorum. Nasıl olsa acelem yok, akşama kadar Denizli’ye ulaşayım yeter.
Tokuç Geçidini tırmanıyorum ve elimde ki verilere göre birazdan zirve de olacağım. Normal bir rampadansa, geçit tırmanmak bana her zaman çok daha keyif vermiştir. Yeter ki tırmanış sonunda” … Geçidi, Rakım: ….” yazsın yeter. 🙂 Bu tabelalar beni benden alıyor ve anlık bir mutluluk beliriyor yüzümde. Beni tanıyanlar bunun ne denli yoğun bir duygu olduğunu bilirler. Bazende bir geçit tırmanıpta tabelasını göremeyince çok üzülüyorum. 🙂
Muğla’dan Denizli’ye Bisiklet Turumu anlatan plakam her “Şehirden Şehire” turunda olduğu gibi burada da asılı bisikletimde. Plakamı bir gün öncesinde Marmaris’te bir kırtasiyeye yaptırmıştım. Daha önce de defalarca yaptırmıştım, ama bu defa yapan ise yeni elemandı. Uğraştı epey ama yanlış yaptı, çok önemli değildi ama yine de söylemek istedim. Sonra bana tekrar yapalım diye ısrar etse de önemi olmadığını söyleyerek ayrıldım kırtasiyeden. 🙂
Türkiye’de bir geçit daha geride bırakmış olmanın mutluluğu ile Tokuç Geçidi tabelasında fotoğraf çekiyorum. “Tokuç Geçidi, Rakım: 1030” İşte herşey bu benim için. 🙂 Zirvedeyim ve mutluyum, kendi gücüm ile bir dağı daha aştım. Gelsin sırada ki geçitler, sırada ki zirveler…
Saat 7:45’de ulaştığım zirveden inişe geçiyorum. Birazcık indikten sonra sağ tarafımda ki muhteşem manzara ile asılıyorum frenlere ve durduruyorum bisikletimi. Hemen makinemi çıkartıp bu güzelliği ölümsüzleştiriyorum. Burası neresi mi? Geyik Kanyonu. Karabörtlen Beldesinin devamından giderek buraya ulaşılabiliyor. İlerleyen planlarıma alıyorum burayı da, kendim ve sizler için gideceğim… 🙂
İnişin de güzelliği ile bir daha durmuyorum ta ki Kale’ye 43 km kaldığını gösteren tabelaya kadar. Bu inişleri ne kadar hızlı inersem o kadar iyi. Daha tırmanılacak çoook rampa var. 🙂
Güneş her ne kadar doğmuş olsa da, dağların dik olduğu kısımlarda yol gölge de kalıyor ve tekrar üşümeme sebep oluyor. Hala üzerimden uzun kollu formayı çıkartamadım.
İnişlerin ardından tekrar tırmanmaya başladım. Şuan ikinci geçidim olan Boynuzcuk Geçidini tırmanıyorum. Bu sırada biraz dinlenmek ve su takviyesi yapmak için bir çeşmenin yanında duruyorum. Soğuk akan sudan kana kana içip, mataramı dolduruyorum ve yola, yani tırmanışa devam.
Manzaram çok güzel, o kadar çok çam ağacı içinde oksijene boğuluyorum. Halimden memnun bir şekilde mutlu mutlu pedal çevirmeye devam…
Çok yakında buralarıda kırıp döküp yol genişletmesi yapacaklar. O nedenle son kez güzelce bakayım ve fotoğrafını çekeyim. 🙂
Boynuzcuk geçidinin artık son kilometreleri, birkaç yüz metreden sonra geçit zirvesinde olacağım. Yine bir geçit zirvesine doğru emin pedallar ile gidiyorum.
Saatim 8:55’i gösterdiği sırada Boynuzcuk Geçidinin 1010 metre rakımlı zirvesine varıyorum. Tabelaya gidip hemen fotoğrafını çekmeye başlıyorum. Bir o taraftan, bir bu taraftan, en sonunda da makinemi yere kurup kendimi çekiyorum. 🙂 Bir geçidi daha geride bıraktım, kendi adıma mutlu olduğum anlardan işte.
Burada epey bir rüzgar vardı, birde terlediğim için fazla üşütmeden yola devam ediyorum. Yine inişe geçiyorum, arada fotoğraf çekmek için duruyorum sadece.
Kale’ye 33 km kaldı. İniş epey uzun sürecek, arada fotoğraf molası dışında durmuyorum.
Kale’ye son 23 km kaldı ve Yörükoğlu köyünden geçiyorum. Burada bir markette durup birşeyler atıştırıyorum. Bir meyve suyu ve bir paket tuzlu bisküvi. Bu beni Kale’ye kadar idare etsin yeter, nasıl olsa orada yemek molası vereceğim.
İnişin sonlarına yaklaştığımı hissediyorum. Çok indim, bunun çıkışı gerçekten acı olacak. 🙂 400’lü metrelere indim, 1010 metreden taa aşağı. 🙂
Saatim 9:40’ı gösterdiği sırada artık Denizli il sınırlarına giriyorum. Buradan sonra Denizli’de pedal çevireceğim. “Şehir’den Şehir’e” turlarını gerçekleştirmiş sayılırım. Ama daha tam final için çok yol var.
Denizli sınırına girdikten birkaç yüz metre sonra tırmanışa başladım. Yaklaşık 11 km sürecek olan bu tırmanış beni sarsacak gibi. Yavaş yavaş acelem olmadan pedallamaya başladım. Taktım kulağıma da en sevdiğim türküleri. O söylüyor, ben eşlik ediyorum. Ne güzel bir andır Allah’ım… Sevdiğim tınılar ile, sevdiğim yollarda, sevdiğim bir taşıt ile seyahat ediyorum. Bundan daha güzel ve daha büyük ne olabilir???
Yaklaşık 5-6 km böyle geçti gitti pedallarımın altından, rampanın orta kısmına geldim. Şuan da olduğum köyden de belli zaten, Ortatepe. 🙂 Biraz daha çıkayım, sonra bu rampada biter herhalde…
Ortatepeli halkı tarlasında, bağında, bahçesinde çalışıyor. Birisi sırtında çocuğu ile gübrelerken, diğeri de sulama yapıyor. Kolay gelsin ülkem emektarı…
Rampadan şöyle geri dönüp bakıyorum, pek çaktırmıyor ama iyi de çıkartıyor. Çıkarız be arkadaş ne olacak… Her çıkışın elbet bir inişi var nasıl olsa. 🙂
Geriye değil, ileriye bakmam gerektiğini biliyorum. O nedenle çıkmaya devam dostum, bırak şimdi inmeyi. 🙂 Önce çıkılacak, sonra inmeyi düşünürüz…
Kale’ye yaklaştım sayılır, karşımda görünen dağ Eski Kale. Onun arkası Kale ilçesi…
Eski Kale şehrine ait kalıntıları çekiyorum yol üzerinden. Tabea olarak bilinen bir antik şehir, tabi ona ayıracak vaktim yok. Yani pek istemiyorum da zaten. 🙂
Kıvrılarak giden yollarda Kale’ye varmam an meselesi…
Veee Kale’ye hoşgeldiniz tabelası çıkıyor karşıma. Hoşbulduk diyerek merkeze doğru devam ediyorum.
Kale girişinde tekrar duruyorum ve burada tabela koleksiyonuma bir parça daha ekliyorum. Kale yazan bir tabelam daha vardı, bu da bir başka Kale tabelası. Diğeri Malatya Kale, bu ise Denizli Kale. 🙂
Tabela da fotoğraf seremonisinden sonra karnımı doyurmak üzere ilçe merkezine giriyorum. Gelirken yol üzerinde birçok lokantanın reklam tabelasını görmüştüm. Nedense en çok dikkatimi çeken Nefis Pide oldu. Belki ismi o an açlığımı en çok hissettirendi. Bilmiyorum nedenini yani. 🙂 İlçe merkezinde bulup hemen bisikletimi park ederek giriyorum içeriye. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra 1.5 kıymalı, üzerine kaşar serpiştirilmiş pidemi sipariş ediyorum.
Pidem gelene kadar Denizli’de ki arkadaşım Sertaç’ı arıyorum ve konumum hakkında bilgi veriyorum. O da toparlanıp bana doğru yola çıkacak. Yolda buluşup Denizli’ye kadar birlikte gideceğiz.
Çok geçmeden sıcak sıcak pidem geliyor masama. Acı biber, salata ve ayran ile indiriyorum mideme. Bir güzel doyuruyorum karnımı. Yemekten sonra dışarıya çıkıp hemen karşıda bulunan marketten gazoz ve birkaç çikolata alıyorum. Yolda lazım olur belki…
Alışverişten sonra Kale ilçesinin içinden dolaşarak Denizli’ye doğru yoluma devam ediyorum. Bu sırada birkaç kare fotoğraf çekiyorum ilçeden…
Kale artık geride kalıyor. Ana yola çıkıyorum ama o da ne? Bisikletimin km saati 40 ile 45 arasında seyir ediyor. Neler oluyor anlamadım. Biraz iniş var ama yine de bu kadar hızlı gidebileceğimi sanmıyorum. Tabi durduğum anda olayı anlıyorum. Arkamdan esen rüzgar neredeyse beni bile uçuracaktı. Bisiklet yerinde durmuyor. Bende bu güzel anı fırsat bilerek asılıyorum pedala. 🙂 Yer yer 50 km/h ulaşacak şekilde hızla yol alıyorum. Yol yapım çalışması burada da devam ediyor. Ben trafiğe kapalı kısıma giriyorum ve burada güvenli ve hızlı bir şekilde pedal çeviriyorum.
Baharlar köyünden çıkıp Keçeçiler köyüne girerken kısa bir durup gittiğim yoldan bir kare fotoğraf alıyorum. Sonrasında tekrar keyifle ilerlediğim yola geri dönüyorum. 🙂
Hızla yolumda ilerlerken birkaç fotoğraf çekmek dışında hiç durmuyorum. Bu molalarda çok kısa sürüyor ve fotoğraf çeker çekmez devam ediyorum. Otlayan koyunlar, meleşen koyunlar karınlarını doyuruyorlar.
Düz yolda pedal çevirmeye devam. Bu kilometrelerce sürdü ve hala sürüyor…
Sırada ki ilçemiz Tavas’a geliyorum. Bu sırada saatim tam 13:00 oldu. Sertaç’tan hala bir haber yok. Denizli – Antalya kavşağına ulaştıktan sonra tekrar aramayı düşünüyorum.
Tavas ilçe merkezine girmiyorum ve yol üzerinden bir kare çekiyorum. Kale’ye göre daha büyük bir ilçe burası. Birde yolda bir tabela dikkatimi çekmişti. Kaledavaz sempozyumunu tanıtan bir reklamdı. 🙂 Kale – Tavas = Kaledavaz 🙂
Tavas çıkışında 4 km’yi bulan günün son rampası beni bekliyor. Toplamda 7 rampa tırmandım ve bu sonra rampayı da tırmanınca bir süre düz gideceğim, sonrasında ise Denizli’ye kadar inişe geçeceğim. Bunun heyecanı ile son rampayı da bir solukta çıkıyorum.
Denizli’ye son 41 km yolum kalmış.
Bu arada rakım 1000 metre üzerinde, karşımda ve yanımda uzanan dağlar karlar ile kaplı. Bir ay öncesine kadar buralarda da karlar vardı, tabi son günlerde havaların ısınması ile hepsi eridi gitti.
Güzel ve karlı dağ manzarası ile bu köy benim çok hoşuma gitti.
Denizli – Antalya kavşağına ulaştım. saat 13:41 ve burada Sertaç’ı arıyorum. Sertaç’ta cevap verdiğinde seni gördüm diyor ve hemen sonrasında buluşuyoruz. Süper bir zamanlama ile bu kavşakta buluşuyoruz. Kısaca ayak üstü hasret giderdikten sonra birlikte Denizli’ye doğru yola koyuluyoruz. Tabi yine rüzgar arkamızdan esiyor. Birkaç fotoğraf molasında rüzgar nedeni ile bisikletim birkaç defa yere düştü ve kadrosu müthiş derece de çizildi. Olsun ne yapalım, yapacak birşey yok.
Sertaç ile birlikte keyifle aşağıya doğru inerken bir çeşme başında duruyoruz. Kısa bir su takviyesi yapıyoruz. Bu sırada su başında bulunanlar ile muhabbet ediyoruz. Muğla’dan geldiğime inandırmaya çalışıyorum bir nevi. Bu o kadar zor birşey değil ki, artık normal karşılanmasını istiyorum. Çok normal, bir insanın araçla gidip geliyor olması gibi.
Çeşme de çok kısa oyalanıyoruz ve sonra tekrar inişimize devam ediyoruz. 500-700 metre uzunluğunda ki birkaç küçük rampayı da tırmanıyoruz. Bu arada yapay bir göl dikkatimi çekiyor ve durup hemen fotoğrafını çekiyorum.
Honaz Dağını arkasına almış sevgili Sertaç’tan bir poz.
Cankurtaran’adayım ve Denizli ayaklarımızın, pedallarımızın altında uzanıyor. Kuş bakışı izliyoruz bu büyük şehri. Havanın bulutlu ve puslu olması bu güzel manzarayı biraz bozsa da idare ederdi.
Son durmamız ise Denizli girişinde oluyor. Turumun bir nevi final fotoğrafı bu. Muğla’dan Denizli’ye ulaştığımızın işareti… Saat 14:34 ve ben Denizli’deyim. Yola çıkalı tam 9 saat oldu. Saat 16:00’ya kadar otogara ulaşmayı istiyorum. Çünkü Denizli’den Marmaris’e döneceğim ve direkt giden son araç saat 16:00’da. O nedenle fotoğraf molasından sonra oyalanmadan otogara doğru devam ediyoruz.
Denizli Belediyesinin yapmış olduğu bu köprülerden yol boyunca altından geçiyoruz. Dayanamayıp duruyorum ve bir tanesini çekiyorum.
Denizli’ye daha önce defalarca kez geldiğim için gezmek istemiyorum. Yıllar önce Akman çiftinin ve Denizli Bisikletçilerinin misafiri olarak burada iki günlük program ile her yerini gezmiştik. Bakınız; Denizli Güzeldir…
Şehir merkezinin yoğun ve sıkıcı trafiği ile otogara kadar geliyoruz. Saat 15:25’te otogara ulaşıyoruz. Hemen yazıhaneye gidip bilet işini halletmek istiyoruz ama Marmaris otobüsünde yer olmadığını öğreniyoruz. Bende ikinci seçeneği kullanıp Aydın’a ve Aydın’dan Marmaris’e bile alıyorum.
Otobüsüm gelene kadar sevgili Sertaç bana eşlik ediyor sağ olsun. Burada yarım saat kadar birlikte vakit geçiriyoruz ve otobüsüm geldikten sonra bisikletimi yüklememe de yardımcı oluyor. Sevgili Sertaç’a çok teşekkür ederim bu güzel misafirperverliği için.
Saat 16:05’te aracım Aydın’a gitmek üzere hareket ediyor. Saat tam 18:00’de Aydın’a ulaşıyoruz ve buradan da 19:00 aracı ile Marmaris’e devam edeceğim. Bu bir saatlik vakitte karnımı doyuruyorum ve otobüsüm gelince de Marmaris’e kadar keyifli bir yolculuk geçiriyorum.
Bir “Şehir’den Şehir’e” turunu daha bitirmiş olmanın vermiş olduğu mutluluk ile sizlerle paylaşıyorum. Yeni günler, yeni turlar ile devam edecek.
Toplam Km: 152.23 Km | Ort.Hız: 20.0 | Max.Hız: 79.8 | Bisiklet Kullanımı: 07:34:48
Muğla’dan Denizli’ye Güzergah Haritası;
Muğla’dan Denizli’ye Yükselti Haritası;
Sevgilerimle…
serkan abi senin yol anılarını okumaktan çok mutlu oluyorum…seninle 6gün pedalladık ve hayatımın en güzel günleriydi belki inşallah geçen sene bugünlerde planladığımız tur gibi bu yazada bir tur ayarlarız…seninle yolda olmak , bisiklet sürmek çok eğlenceli…:)
Serkancığım 2. fotoğraf bana 1,5 yıl önce yaptığım Muğla Antalya turunu anımsattı. Sabahın dördünde Muğlada otobüsten inip bir süre bekledikten sonra dayanamayıp yola çıkmıştık. Üniversiteye giden yolda sislerin arasında buna benzer bir fotoğraf çekmiştim.
GPA 4 te Ken t Ormanı ve içindeki çok kısa rampayı hala hatırlıyorum. 🙂
Serkancım; ayaklarına sağlık..imrenerek okudum…
80 km daha gitseydiniz, Çivril … Denizli’ninb ir ileçsi daha , benim memleketim. çok sevindim bu gezinize. iyi günler
Serkan’cım tebrik ediyorum.Formunu iyi koruyorsun…Muğla’dan Denizli neredeyse hep rampa iyi gitmişsin…
Selamlar Sevgili Kaandir,
Birazcık olsun mutlu edebiliyorsak ne mutlu bizlere. 🙂 Neden olmasın kardeşim? Her an bir yerlerde olabiliriz. Seninle olmakta çok güzeldi… Sevgiler…
Merhaba Orhan Abicim,
Erken kalkan erken yol alır mantığı biz turcularda hep var. Özellikle ben çok severim. Ulaşacağım yere vardıktan sonra oraları gezmek çok güzel oluyor. Kent Ormanında GPA’yı bende anmadım değil… 🙂
Çok teşekkür ederim Yavuz Abicim… 🙂
Merhaba Canan,
Bu yıl planlarımda Çivril’e gitmek var, takibe devam. 🙂 Her an ilçenizi bu sayfalarda görebilirsiniz. 🙂
Atilla Abicim selamlar,
Biraz hırpalandım doğrusu, ama herşeye rağmen bu yolu geçmek çok güzeldi. Birlikte hala pedallayamadık bu arada. 🙂
Selam Serkan,
İnşallah en kısa zamanda pedallarız.Ancak 15 mayısa kadar Ankara’da olmam gerekiyor.Ankara dönüşü buralarda olursan seni yakalamaya çalışırım:)) Sevgi ve saygılarımla…
Merhabalar ben 17 yaşındayım iki üç yıldır bisiklet sürmüyordum yeniden sürme aşkı çıktı ve bisan adventure’m var 8 yıllık hala sağlam ve onu kullanmaya başladım 3 kilometrede yorulmaya başlıyorum nasıl kilometremi arttırabilirim 20-30 km katetmek istiyorum.
Okumaktan sıkılmadığım tek yazı Taşdelen turları 😀 ayağına sağlık abicim…
Deli gibi takip ediyorum.Evet Çivril – Çal – Bekilli – Güney turu yapılabilir.Harika yerler oralar..
Fotoğraflar ve anlatımın çok güzel. Keyfli bir gezi, bilgilendirici bir yazı olmuş.
Teşekkürler.
Geri izleme:Kale – Beyağaç Bisiklet Gezisi
Merhabalar.Gerçekten anlatımın çok güzel fotoğraflarla bütünleştiğinde beni de cezbetti.Bu cumartesi aynı rotayı izleyerek pamukkale ve karahayıt kasabasına ulaşmaya çalışacağım.Hazırlıklar tamam sabah 5 gibi ula köyceğiz sapağından başlayacağım.Yazınız benim için bir bir ön hazırlık oldu.Tek endişelendiren yol yapım çalışmalarının hala devam etmesi ve malum 40 derece civarı sıcaklıklar.Umarım en kısa zamanda fotografları paylaşma imkanı bulurum.Yazılarınız içim çok teşekkürler