11 Nisan 2011 Aqaba – Finan Lodge
Merhaba Arkadaşlar,
Aqaba’da güne uyanıyoruz ve yola çıkmak için hazırlanıyoruz. Bisikletlerimiz otelin önünde topluca kilitlenmişti, inip onları açtıktan sonra artık eşyalarımızı araca yükleme sırası geliyor. Bu işlemi de tamamladıktan sonra hareket düdüğünü beklemeye başlıyoruz. Aqaba My Otel önünde hazır kıta bekliyoruz.
Polis eskortluğunda Aqaba merkezinden güvenle çıkıyoruz ve kuzeye doğru havaalanı yanından pedallamaya başlıyoruz. Ama daha birkaç km gider gitmez lastik patlağı ile duruyoruz. 10-15 dakika lastiğin değiştirilmesini bekledikten sonra tekrar yola koyuluyoruz.
Keys ile çat-pat ingilizcem ile muhabbet etmeye çalışıyorum. Tek tükte olsa kelimeleri anlayarak cümlesini çıkartıyorum. Biraz zor olsa da benim için başarabilmek güzel. Tam muhabbet koyulaşırken Keys’in ön lastiği patlıyor ve tekrar durmak zorunda kalıyoruz. Onuda hallettikten sonra tekrar yoldayız.
Sık sık patlamalar çok vakit kaybettirdiği için hemen önlem alıyoruz. Lastiği patlayan hemen yedek jantı takacak ve ilk molada kendi lastiğini tamir edecek. Bu şekilde zamanda kazanacağız.
Düz yolda keyifle ve hızla yol alıyoruz. Rüzgar arkamızda ve ortalamamız yüksek seyrediyor.
Çöl manzarası giderek çoklaşıyor. Karşıda görünen dağlar ise İsrail toprakları. Biz Türkler için, mutlu etmeyen bir manzara.
Yol manzaramız artık tamamen çöl oluyor.
Tabela fotoğrafı hastalığım burada da devam ediyor. Sevgili Niko ile burada fotoğraf çekiliyoruz. Sıra ile bir birimizi çekiyoruz.
Yollar burada düz ama kamyon, hatta tır trafiği biraz rahatsız edici. Nadir geçselerde korkutucu oluyorlar. Polis eskortumuz bu konuda çok özverili çalışarak yavaşlatmaya çalışıyor tabi ki.
İki yanımızda ki manzara birbirini aratmıyor, aynı…
Çöl fonunda bir tane hatıra fotoğrafı çekiliyorum.
40 km sonunda molaya duruyoruz. Bu mola çok iyi geliyor ve küçük gıda takviyesi yapıyoruz. Muz ve ardından kola, bisküvi ile yoluma devam edebilirim. Ürdün’ün bir ucunda bulunan bu markette Ülker’e ait Türk ürünler bulmak güzel oluyor. 🙂 Günler sonra Türkçe yazıları okumakta çok güzel.
Molamızın ardından yolumuza çöl manzarası ile devam ediyoruz.
Ekibimiz çok güzel, Rus Makarası şeklinde pedal çeviriyoruz. Sürekli olarak belirli bir km’de dönüyoruz ve daha sağlıklı şekilde yol alıyoruz.
Çöl manzaraları…
Bazen ekibin gerisinde kalıyorum ve kendi kendime konuşarak pedal çeviriyorum. Bu bana çok iyi geliyor. Dil sıkıntısı yaşamak canımı sıkmaya başladı çünkü.
Yol üzerinde küçük bir mola veriyoruz. Biraz gıda takviyesi ve tuvalet molası oluyor bu.
Bu molalardan yararlanarak hemen makineme sarılıyorum ve fotoğraf çekmeye başlıyorum. Manzara tabi pek değişmiyor. ÇÖL…
Bisikletimde bu molalarda bizimle birlikte dinleniyor. Delta Bisiklete gidip bana hediye edeceği bisikleti aldığımda bu coğrafyalarda pedallayacağını hayal ediyordum. Şimdi ise Geotech’im ile buralardayım ve pedallarım durmaksızın dönüyor.
Mola bitiyor ve tekrar yola çıkıyoruz. Bu defa biraz daha ilerledikten sonra bizi büyük bir sürpriz karşılıyor. Kum fırtınasının içinde buluyoruz kendimizi. Kum tanecikleri vücudumuza vurdukça minik bir acı hissi veriyor. Kollarım ve ayaklarım güneşten iyice yanığı için bu acı biraz daha artıyor.
Bu fırtınayı atlattıktan sonra yolumuza devam ediyoruz ve öğle yemeği için uygun bir yer kolluyoruz. 10 km daha pedalladıktan sonra bir tesise varacağımızı gösteriyor tabela. Bizde sabrederek asılıyoruz pedallara.
Tesisteyiz nihayet. Kaskımı çıkartıyorum, saçlarımda kaskımın şeklini almış durumda. 🙂 Lavaboya gidip elimi ve yüzümü yıkayarak kum taneciklerinden temizlenmeye çalışıyorum. Sonrasında beni bekleyen yemek soframıza geliyorum.
Ekmek arası peynir ve reçel ile doyuruyoruz karnımızı. Birkaç tane de kek yiyorum tabi. Elma suyu ile bunları yemek karnımı doyurmaya yetiyor.
Mola verdiğimiz tesisten bir manzara…
Bir saate kadar vakit geçirdiğimiz moladan sonra yine yollara düşüyoruz. Rüzgar arkamızda, düz yolda 30’lu seviyelerde ortalama ile güzelce yol alıyoruz. Herşeyin güzel olmasını temenni ediyorum. Diyalog haricinde benim için herşey çok güzel tabi.
Manzaralar çöllüğü ile yanımızdan akıp gidiyor, bugün bütün gün olduğu gibi.
Ana yoldan Finan Lodge kavşağına dönüyoruz. Buradan sonra gideceğimiz otele 22 km yolumuz kaldığını görüyoruz. Rüzgar burada dönüyor ve yanımızdan esmeye başlıyor. Bu biraz yavaşlatıyor ve hatta bununla birlikte kısa rampalarda başlıyor.
Bütün ekip ile emin pedallarla otele doğru gidiyoruz. Günün sonuna yaklaştıkça ben biraz daha mutlu oluyorum, nedensizce.
Evet…
Otelin resepsiyonuna varıyoruz nihayet. Bisikletlerimizi yarın almak üzere resepsiyon odasına yerleştiriyoruz. Otele giden yol toprak ve bozuk zemin olduğu için bisikletler ile gitmiyoruz. Otele ait pikaplar ve bizim kiraladığımız araçlar ile otele gideceğiz.
Otel ile Resepsiyon arası 7 km, bunu da hatırlatmakta fayda var. 🙂 Bütün arkadaşları araçlara yerleştirdikten sonra bizde; Sari, Alican ve ben olmak üzere 3 kişi eşyalarımızın taşındığı kamyonete biniyoruz. Zıplaya zıplaya otele doğru yola çıkıyoruz. Sevgili Sari’den bir hatıra fotoğrafı…
Milli Park sınırları içinde pedal çeviriyoruz. Burası aynı zamanda birkaç gün önce kaldığımız Dana’nın düzleminde. Yani gideceğimiz vadiyi takip edersek 50 km kadar sonra Dana’ya ulaşabiliyoruz. Kamyonun üzerinde milli parkı izleyerek otele doğru gidiyoruz.
Kask şeklinde ki saçlarım ile kamyonetin üzerinde bir fotoğraf…
Milli Parktan yol manzaraları…
Önümüzde ki pikapı fotoğraflıyorum, onlarda bizi tabi. Çok keyif alıyorum bu yolculuktan.
Ve otelimiz görünüyor. 7 km sonunda otele ulaşıyoruz ve odalarımıza yerleşmek üzere resepsiyonda toplanıyoruz.
Resepsiyonda otel sahibi otel hakkında bilgi vermeye başlıyor.
Kısaca bahsetmek gerekirse; ki zaten bende kısacasını biliyorum. Otel tamamen organik. Elektriğe varana kadar kendi imkanları ile üretiliyor. O nedenle otelin banyo ve tuvaleti dışında elektriği yok. Odalarda mumlar kullanılıyor, otelin koridorlarında da mumlu şamdanlar var. Çok güzel ve otantik bir görüntüsü var. Aşağıda ki fotoğraf ise oalara bağlanan avluya ait.
Otelin dışardan görünüşü…
Odamıza yerleştikten sonra organik sabun ile aldığım güzel bir duşun ardından çevreyi gezmeye çıkıyorum. Ruurd, Ivo ve Joost’u gezerken yakalıyorum ve onlarından fotoğrafını çekiyorum.
Vadi içerisinden gelen iki deve ile Ürdünlü amcanın da fotoğrafını çekiyorum.
Develer burada o kadar yaygın ki, nedeni belli tabi. Çöle karşı en dayanıklı hayvan bunlar.
Otelin dış görünüşünü farklı açılardan tekrar tekrar fotoğraflıyorum.
Otelin içinden bir manzara daha.
Otelden uzaklaşarak çevrede dolaşmaya devam ediyorum. Çok güzel bir yer burası. Çeşit çeşit kuşlar uçuşuyor çevrede ve çok huzur verici bir yer. Geceleri ateş çevresinde oturup muhabbet edile bir mekan sanırım burası.
Finan Lodge’de son fotoğrafımı kendimi vadiye doğru çekerek sonlandırıyorum. Burada tek başıma dolaşıyorum ve şarkılar söylüyorum. Özlediklerimi düşünüyorum… Bu şekilde çok mutlu oluyorum.
Biraz daha dolaştıktan sonra otele dönüyorum ve odama çıkıp akşam yemeği saatine kadar dinleniyorum. Akşam yemeğimizi, mum ışığında ne yediğimizi görmeden yiyoruz. Telefonum ile bu otantikliği biraz bozsam da yemekleri seçmeye çalışıyorum. Bu organik otelde geceyi deliksiz uyku ile geçiriyorum…
Gün Toplam Km: 158,46 | Ort. Hız: 24,8 | Max. Hız: 43,6 | Bisiklet Kullanma Süresi: 06:22:45
Tur Toplam Km: 485,05
Güzergah Haritası: Aqaba – Finan Lodge
Sevgi ve Saygılarımla…
Otantik bir günü geride bırakmışsın.Ayaklarına sağlık..
Serkan çok keyifli yerlermiş, oralara gitmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Otelinize bittim, muhteşemmiş
valla seni oralartda görmek gurur verici erbit olarak….çöl başkaymış ya…
nerde karadeniz… nerde buralar… çok garip…tşk.ler paylasım için..
Bizi de götürdün oralara Serkan’cığım .Binlerce teşekkürler.
Serkan abi erzincanını gururusun… A.e.o