Pedalımda Yosun Kokusu – Can Beydoğan

? PEDALIMDA YOSUN KOKUSU ?

TÜRKİYE KIYILARI BİSİKLET TURU

İnsanlar neden yerleşik yaşama geçmişler? Oldum olası bunu düşünmüşümdür. Ya da hayatlar neden yerleşmiş, tek düzeleşmiş? İnsan hiç mi bu tekdüzelikten alıp başını gitmek istemez? Paldır küldür yaşamak istemez mi insan? Yollara olan düşkünlüğüm, tüm bu sorularıyla iki yıl boyunca düşündürdü beni. Yollarda huzurlu olduğum gerçekti. Ben de bu huzuru yolda hissetmek adına 2011 in yazında bisikletimi alıp tüm kıyılarımızı bisikletimle gezdim. Gerekli tüm malzememi toplayıp bisikletime yükledim. 47 gün sürecek yolculuğuma Sarp Sınır Kapısı?ndan başladım. Tur boyunca 4000 km pedal bastım. 23 il, 200’den fazla noktayı ziyaret ederek turumu Adana?da bitirdim.

Neden kıyıları gezdim?

Buna belki de yıllar yılı yaz tatillerini tarlalarda bahçelerde geçirmem sebep oldu. Bu yaşıma kadar ne bir deniz kültürüne sahip olabildim ne de kumsalda denizin o yorgunluğuyla güneşlenme keyfine nail olabildim. İşte tam da bu noktada sorunun cevabı ortaya çıkmış oldu. Haliyle yüzmede bilmiyorum. Buna rağmen yaklaşık 50 gün Türkiye?nin tüm sahillerini gezmeye karar veriyorum. Yıllarca denize karşı bastırılmış olan o heyecanım ve özlemim gün yüzüne çıkıyordu. İyi güzel, gezeyim ama nasıl? Ne ile? İşte macera ta buradan başlıyor?

Yola hazırlık ( tur öncesi )

Tam tamına iki yıllık hayalim bu tur. Hayalimi gerçekleştirmek için çırpınıp durdum. Sağdan soldan bilgiler topladım, araştırdım yola ne ile çıkılır, neye ihtiyaç duyarım diye. Rastgele kurcalarken internetten bisikletli gezginlere denk geldim. Bir şekilde ulaştım kendilerine ve böylelikle bisiklet virüsünü kapmış oldum. Neyse odur budur derken uzun yol seyahatleri hakkında sohbetlere başladık. Ardı arkası kesilmek bilmeyen sorular? ? Abi ne kadar bu bisikletler? Günde ne yakar? Yolda ne yer ne içersiniz? Abi siz iyi misiniz, ne yapıyorsunuz günlerce aylarca bisiklet üstünde? ? Tam çaylak işi anlayacağınız. Malzeme listesi çıkartıyorum kendime. Rotam kaç gün sürer onu hesap ediyorum. Her eksik gedikle tek tek ilgileniyorum. Her eksiğimi tamamladıkça daha bir heyecanlanıyorum.

? Üniversiteye girersen kayışı koparırsın oğlum.?

Ailemle ve yakın çevremle bu fikrimi paylaştığımda aldığım ilk tepki bu oldu. Her şeye rağmen bırakmadım turun peşini. Üniversiteye girdim ve yavaş yavaş malzemelerimi toplamaya başladım. Her gün bir parça, her gün bir parça? Tam deli işi. Sıra geliyor büyük parçaya; bisiklete.  Malzeme listesi bana bakıyor, ben listeye. Kemer sıkma politikasıyla her ay hesabıma yatan öğrenim paralarını yatırıyorum bisiklet taksidine ve sonunda alıyorum bisikletimi, o güzel beyaz atımı. Böyle bir heyecan olamaz. Uzun süre kıyamıyorum ki dışarı çıkarayım. Başucumda duruyor birkaç gün öylece.

? E normal bisiklet bu. O kadar parayı buna mı verdin? ?

Çevremdeki insanlardan çok tepki alıyorum. Büyük bir kısmı böyle bir şeyin ?imkansız ve gereksiz? olduğunu anında yapıştırıveriyor yüzüme. Benimde gülüp geçmekten gayrı yapacak pek de bir şeyim olmuyor. Bu konuyla ilgili hemen herkesin ağzındaki tek cümle ? O kadar parayı bisiklete malzemeye yatıracağına git bilmem kaç yıldızlı otellerde mis gibi tatilini yap. ? oluyor. Onlarca bu çok doğruydu evet ama belli ki yolun huzurundan bihaberdiler.

Yola, böceğe, güneşe, rüzgara, yağmura, toza bu kadar hangi araçla daha yakın olunabilinir bilmiyorum. Doğaya ve insana dair ne varsa bunu en iyi bisikletle yaşayabilirdim. Hissetmek adına ne var ise bu bisikletle sonuna kadar olabilirdi. Kaldı ki çevreyle olan sıkı ilişkisi ve sadece iki tabak kuru fasulyeyle çalışması cabası.

Bisikletle tanışmam bile içler acısıdır. İlk bisikletim kardeşlerden kalma oynak gidonlu bir şey. Gelgelelim kendi bisikletim için her gün mağazaya gidip gözüme kestirdiğim bisiklet için ? amca bunu satma, babam bana alacak.? dermişim ve yaş daha 10. Böylesi bir geçmişi vardır bisikletin bende. Elbette o da her çocuğun sahip olduğu gibi karne hediyesidir.

Daha fazla dayanamayıp beyaz atımı çıkarıyorum dışarı. Yağmur çamur demeden düzenli olarak antrenmanlar yapıyorum. Çevre ilçeleri geziyorum.  Bu süreçte dahi beni bu işten alıkoymaya yorulmuyor yanı başımdakiler. Kulaklarımı tıkayıp tura konsantre olmaya çalışıyorum.

Tura hazırlık konusunda ve turda illaki en büyük sıkıntıyı ailem yaşıyor. ? Bu çocuk geceleri nerede kalacak? Ne yiyip ne içecek? Ya başına bir şey gelirse? ? gibi sorularla üzüp duruyorlar kendini. Böyle bir evladım olsa ben ne yapardım diye düşünüp duruyorum uzunca süre. Bu büyük sabırları ve yürekleri ile bir kez daha bağlanıyorum aileme. Bu işe olan inancımı gördükçe onlarda biraz olsun rahatlıyorlar.

Sarp?tan teker döner?

Turdan iki üç gün önce otobüsle Hopa ya geçiyorum. Tüm malzemelerimi atıp götürüyorum. Birkaç gün dinlendikten sonra Sarp Sınır Kapısından başlıyorum turuma. Hopa ya gelip de  Kazım?a – Kazım Koyuncu – uğramamak olmaz. Hemen anıt mezarının bulunduğu köye  – Yeşilköy- doğru gidiyorum. Bir süre çay ve fındık içinde tırmandıktan sonra tepede varıyorum mezarına. Uzunca süre dinleniyorum yanı başında. Bol bol fotoğraf çekiyorum.

Kazım?ın yanından ayrıldıktan sonra Rize sınırlarına doğru ilerliyorum. Ardeşen?i geçtikten sonra Çayeli?nin meşhur kuru fasulyesini tadıyorum. Turumun bir diğer amaçlarından biri de gezip gördüğüm yerlerin meşhur yemeklerini de yemek olduğu için kuru fasulyeyi es geçmiyorum. Öyle ki hoşuma da gidiyor bu durum. Onca yorgunluğun üzerine iyi de geliyor.

Kuru fasulyeler yollar bir kenara, gelin size ilk çadır kurma hikayemi anlatayım. Bu çadır kurma hikayem, hem tur kapsamında hem de benim için bir ilk olacak. Öyle ki tur boyunca unutamadığım anlardan biridir. Olay Rize-İyidere de başıma geliyor.

? Gün, güneşle beraber yavaş yavaş çekiliyor. Güneşin çekilmesiyle beraber ? Bu gece nerede kalacağım? Çadır kurmama izin verecekler mi? Ya gece yağmur yağarsa? ? soruları ardı ardına geçiyor zihnimden. Çaylaklığın dik alası. Çadır nereye kurulur, nasıl kurulur az çok bilgin var ama geceyi içinde geçireceğin gerçeği gelip boğazına yapışınca işler değişiyor.

Bir an önce çadırımı kurmak istiyorum. Uygun bir yer için kritik yaptıktan sonra jandarmanın kapısına dayanıyorum. ?Geceyi güvenle geçireceğim bir yer arıyorum? diyorum komutana. Neyse ki komutan hemşehri çıkıyor da durumu kurtarıyoruz. Çayımızı içiyoruz, hasbıhal ediyoruz. Beni hemen jandarma karakolunun karşısındaki balıkçı barakalarına yönlendiriyor. Öyle böyle heyecan değil bu. Ben ki o zamana kadar sıcak, yumuşak yatağımdan başka bir yerde uyumamışım. Neyse selam edip ayrılıyorum jandarma karakolundan. Balıkçı barakalarına doğru yola koyuluyorum. Bir iki genç, teknelerini tamir ediyor hemen kıyıda.-tabi ki kemençeli tulumlu müzikler eşliğinde- Çadır kurabileceğim bir yer olup olmadığını, askerin beni buraya yönlendirdiğini söylüyorum. Sağ olsunlar yarımcı oluyorlar. Boş bir barakanın ikinci katına çadırı kurabileceğimi söylüyorlar. Havalara uçuyorum o an. İkinci kat olması daha bir sevindiriyor beni. Atımı malzemelerimi yukarı çıkarıp hemen işe koyuluyorum. Çadırı hazır etmem tam bir işkence.  Bu rezilliği yaşamak adına evde ya da herhangi bir yerde çadır kurmak için pratik yapmıyorum. Her şeyi yolda yaşamak istediğim içindir bu elbette. İşin, keyfini de çilesini de yolda yaşamak istediğimdendir.

Kampımı atıp, terden kaskatı kesilen üzerimi değiştiriyorum. Aşağı inip gençlerle sohbet ediyorum. Muhtemelen bir daha o gençleri görmeyeceğim ama yolda karşılaştığım, bir an bile olsa dokunabildiğim her insan bambaşka şeyler katıyor bana. Bunun için yola çıkıyorum zaten. Mutluyum bu anlamda. Dilediğimi bulmuştum yollarda, ta ilk günlerde hem de.

Gençlerle sohbeti tam da koyulaştırmışken bir de bakıyorum ki benim evin -çadırın- orada birkaç yabancı. Hemen ? Bunlarda kim? ? diye soruyorum. ? Barakanın sahibi ? cevabını yapıştırıyorlar yüzüme. Biraz daha konuştuktan sonra çıkıyorum yukarı, eve. Arsız arsız, baraka sahibine ? hoş geldiniz ? diyorum. Öyle ya orası artık benim ev. Adamlarda gülüşerek ? sen de hoş geldin yeğenim ? diyorlar. Zararsız kişiler olduğunu hemen sezebiliyorsun. Zaten çokta geçmeden barakanın sahibi hemen sahipleniyor beni. Nereden geldiğimi, nasıl geldiğimi, ismimin cismimin ne olduğunu soruyor. Derken tanışıyoruz. Babam yaşında insanlar. Sohbetleri koyu. Karanlık iyice çöküyor. İnşaat halindeki bir baraka? Açık penceresinden yosun kokusu doluyor içeriye. Barakada inşaattan kalma eski bir varil, o da ters çevrilmiş orta yerde. Üzeri kum, çakıl? Hemen üzerine bir gazete parçası seriliyor, üzerine peynirler, domatesler, meyveler? Çok geçmeden yosun kokusuna rakı kokusu da karışıyor. Karanlıkta göz gözü görmüyor. Kokusunu almış belli ki üçüncü kişide çok gecikmeden geliyor. Dikkatimi çeken yanı, öylesine profesyonel yapıyorlar ki bu işi, barakaya gelen cebinde gazete kağıdına sarılı, dün geceden kalma rakı bardağıyla geliyor. Gelen kişi de asla eli boş gelmiyor, bir ufakla süslüyor masayı. Türküler gülüşmelere katılıyor. Uzunca süre tek kelime etmeden sadece gülümsemelerle eşlik ediyorum sofraya.

Bir ara sohbet arasında barakanın sahibi aç olup olmadığımı soruyor. Kibarca yemek teklifini reddediyorum. Ama dayanamayıp hemen evi, eşini arıyor. Eşiyle arasında geçen konuşma aşağı yukarı şu şekilde. ? Hanım yanımda bir genç var. Ha bu evden mi kaçmış ne yapmış? Bu çocuk aç da? Acilen bir şeyler hazırlayın bu gencime.? Telefonu kapatıp hanımının yaptığı yemeği yarım saat içinde bana getireceğini söylüyor. Böyle bir olayın turun ilk günlerde başıma gelmesi ve beni bu işe bağlaması ayrı bir huzur veriyor rakı masasında. Neyse ki çok geçmeden ayrılıyorlar barakamdan. Ev sahibim ? aman ha uyuma oğlum, yemek getireceğim sana ? diyor. Her ne kadar inanmasam da yarım saat geçmeden güzel amca, elinde bir tabak tepeleme lahana sarması, bir ekmek ve bir mumla yanıma geliyor. Bu anıda anlatmamı beklemeyin ama mutluluğun ve inancın dibini gördüğüm ender anlardan biridir. Mumumu yakıp keyifle indiriyorum mideme sarmamı ekmeğe katık ederek. Amcaya ve hanım yengeye çok çok teşekkürlerimi iletiyorum. Karnım tok şekilde çadırımda sızıp kalıyorum.

Sabaha yosun kokusuyla uyanıyorum. Daha fazla gecikmemek için yola koyuluyorum. Hafif hafif çiseleyen yağmur eşliğinde devam ediyorum yoluma. İşte çadırdaki ilk gecemi bu güzel ve eşsiz anlar süslemiş oluyor. Bir daha ne o lahana sarmasını ne de o geceki türkülerin lezzetini başka bir yerde alabildim.?

Artvin, Rize, Trabzon u bir solukta geçerken Giresun da Adnan abi, yaklaşık bir hafta olmak üzere, Kastamonu ya kadar eşlik ediyor bana. Onunda emeğine bileğine sağlık. Karadeniz sahil yolunda ?Samsun?a kadar- aman aman bir sorunla karşılaşmıyoruz. Yol durumu, hava durumu gayet iyi. Sadece yol, kıyıya paralel olduğu için yan rüzgar yiyoruz. Haliyle bu da olan gücümüzü elimizden alıyor. Gereğinden fazla enerji harcattırıyor.

Ordu ya giriyoruz. Sahilde bir yorgunluk çayı içiyoruz. Karadeniz sahil yolu buralarda biraz içeriye giriyor. Biz de yolun aksine Perşembe tarafına giriyoruz. Doğası diğer sahil şeridine nazaran daha sakin ve insanoğlu buraları keşfetmekte geciktiği için hala bakir. Çokta memnun oluyorum o tarafları gördüğüm için. Çünkü üç beş yıla kalmaz muhtemelen oralarda keşfedilip talan edilecektir. Ordu?nun burun kısmını gezip dolaştıktan sonra Samsun?a giriyoruz. Geceyi karavan parkı olarak kullanılan bir yerde geçiriyoruz. Günün sıcağına inat geceyi serin serin geçiriyoruz çadırlarımızda.

Ertesi gün, Bafra?ya doğru gidiyoruz. Bafra?nın benim için ayrı bir yeri vardır. Çünkü babamın çocukluğunun, gençliğinin geçtiği yer. Kaldıkları yerin adresini aldıktan sonra gidip bir güzel geziyorum oraları, fotoğraflar çekiyorum. En az babam kadar etkileniyorum bu ziyaretten. Daha fazla gecikmeden ayrılıyoruz oradan. Duyuyoruz ki Bafra?nın kapalı pidesi meşhurmuş. Oturup bir çırpıda onu da yiyoruz. Yemesek içimizde kalır biliyoruz.

Sinop?a doğru devam ediyoruz. Yağmur peşimizi bırakmıyor. Sadece yağmur olsa iyi. Yükseltilerin ardı arkası kesilmiyor. Dayanamayıp Sinop merkezde bir pansiyona yerleşiyoruz. Sinop?un tarihi cezaevini geziyoruz. Merkezde gezinmeye başlıyoruz. Cevizli mantısını tadıyoruz. Bu bölgenin doğasına hayran kalıyorum. Ayancık ve çevresi görülesi yerler sahiden. Yalnız bu bölgelerde sahil yolu olmadığı için daha engebeli. Dalgalar peşinizi bırakmaz halde ama bir o kadar keyifli yollar. Doğası ? her şeye rağmen? dedirtiyor. Derken Kastamonu?ya devam ediyoruz. Abana?da Adnan Abi?yle ayrılıyoruz. Ben devam ediyorum yola tek başıma.

Bartın sınırları içerisine giriyorum. Uzun süre yaşamışız bir dönem buralarda.  Kurucaşile sonrası Küre Dağları içerisinden süzülerek Amasra?ya doğru tırmanıyorum. Tepeyi aştığım an Amasra karşımda beliriyor tüm güzelliğiyle. Bir gece de orada, bir sebze bahçesinde, çadırımda konaklıyorum. Ertesi gün oradan ayrılıp Zonguldak?a doğru iniyorum. Kömür karası her yanı sarmış. İnsanların yüzüne bile yansımış.

Düzce, Sakarya, İzmit boyunca gayet keyifle ilerliyorum. Tur içerisinde de bir günde aldığım en uzun yolu bu arada alıyorum. 150 km yi buluyor bu da. İzmit?te de bir iki gün dinlenip İstanbul?a doğru devam ediyorum. Trafiğiyle, karmaşasıyla yoruyor beni ve bir an önce kurtulmak istiyorum.

Tekirdağ?a doğru basıyorum pedala. Karadeniz?den sonra buralar çok sıcak geliyor. Artık sıcak sorun olmaya başlıyor. Gün içerisinde fazlaca terliyorum. Karadeniz?in yağmurunu arar oluyorum. Ayrıca rüzgarda ayrı bir sorun olarak çıkıyor karşıma. Her şeye rağmen altımdan akıp geçen yüzlerce binlerce kilometre, sayısız selam edip geçtiğim yüzler moral veriyor bana. Her pedalda daha bir iştahlanıyorum.

Trakya?ya girince daha bir neşe doluyor içim. İnsanların yüzünden tebessüm eksik olmuyor. Tüm dertlerini minik bir gülücükle saklayabiliyorlar. İmrenmemek elde değil. Hani derler ya ? Kapı gıcırtısına oynarlar. ? diye, alt etmişler. Ona dahi gerek yok. Şıkır şıkırlar her daim. Tekirdağ?da bir kahve önünde mola veriyorum. Daha doğrusu insanlar beni çağırıyorlar. Hemen çaylar sular art arda geliyor. Kahkahaların bu denli sıradanlaştığı daha başka bir yer görmedim ben. Bir güzel enerjimi depolayıp selam edip ayrılıyorum yanlarından. Gelibolu Yarımadası?na doğru gidiyorum. Oradan Çanakkale?ye ve körfezi takip ederek Balıkesir?e geçiyorum.

Sonunda İzmir ili sınırlarına lastik vurmuş oluyorum. Çok merak ettiğim bu şehri bunca yaşıma rağmen hiç ziyaret etmemiştim. Bu daha da heyecanlandırıyor beni. Hemen her ilçesi ayrı etkiliyor beni. Yaklaşık 5 günümü İzmir?e ayırıyorum. İzmir?le beraber de sıcak çekilmez oluyor. Gün içerisinde artık yemekten çok su tüketir hale geliyorum. Yol kenarlarındaki üzümlerden nasipleniyorum. Yükümden poşetler dolusu üzüm eksik olmuyor. Çeşme bulduğum an hemen yıkayıp mideye indiriyorum. Göz hakkı arakladığım incirleri hiç demiyorum zaten. Para vermiş olsam belki bu kadar tatlı gelmez bana. Hele ki onca yorgunluğun üzerine mis gibi gidiyor.

İzmir?den Antalya-Alanya?ya kadar turizm sektörünün ve biz insan evladının alt etmesiyle canım sıkılıyor. Öyle anlar denk geliyordu ki; 60 70 km denizi göremediğim anlar oluyordu, hem de denize paralel gittiğim halde. Bu tam anlamıyla can sıkıcı bir durum. Doğayı, denizi, ağacı bu denli hor kullanabilen bir diğer canlı var mıdır bilmiyorum. Bu anlamda turumun içeriğini de doldurmuş oluyordum belki de. Çünkü bu tura çıkmamda etkili olan sebeplerden biri de, Artvin ve çevresinde kurulmak istenen 11 hidroelektrik santraliydi. Bu derdim için ne bir broşür bastırabildim ne bir haber ajansına haber ettim. Tek silahım selam edip sohbet ettiğim insanlara bu konu hakkındaki görüşlerimi dile getirmek, bu konudaki hassasiyetlerini arttırmak oldu. Bir kişiyi düşündürmüş olmak bile beni mutlu ederdi.

Çeşme;

Özdere;

Kuşadası;

Didim;

Muğla;

Patara;

Kaputaş Plajı;

Kaş;

Aspendos;

Side;

Alanya;

Antalya, Mersin derken Adana il sınırlarına girmiştim artık. Aileme ve yakın çevreme sürpriz yapmak istiyordum. Aileme, birkaç gün sonra evde olacağımı bildirmiştim. Beklemedikleri bir anda karşılarına çıkıverdim. O an ki mutluluk ve huzur tarif edilemezdi. Ailecek gözyaşlarımızı tutamadık. Belki de tutmak istemedik. Çok büyük bir sabır anne ve babalar için. Hele ki bu yaşına kadar dizinin dibinden ayırmadıkları evlatlarının günlerce dışarıda olduğunu bilmek daha zor olsa gerek. Yeri geldi otellerde yeri geldi kamp alanlarında, petrol istasyonlarında, yeri geldi boş traktör kasalarında, sahillerde, boş tarlalarda sabahladım. Sadece bunları duymuş olmak bile ne denli zordur az çok tahmin edebiliyorum bir aile için.

Yaklaşık 50 gün boyunca düşünüyorum da neler yaşamışım neler? Tedbirimi almadığım için aç kaldığım günler oldu. En son bir köyde herhangi bir evin kapısını çalarak yemek istedim. O halimi gören güzelim teyzenin eli ayağı birbirine dolanmıştı hiç unutmam. Gün geldi merak ettiğim bir orman yoluna girdim. Orman yolunun uzunluğu, elimdeki haritalardan daha uzun çıktığı için orman yolunda susuz kaldım. Su ikmali yapamadım. Ne bir yerleşim yeri ne bir çeşme bulamadığım yerler oldu. Susamanın ne demek olduğunu, suyun gerçekten hayat olduğunu öğrendim. Özlemin dibini tattım. Aileye, sevgiliye, eşe dosta? Kilometrelerce tanıdık bir yüz için neler vermezdim ki?

Böyle bir fırsatı sundukları için aileme bin teşekkür borçluyum. Böyle bir evladım olsun ister miyim bilmiyorum. Bana bu fırsatı sundukları için minnettarım onlara. Ve elbette bana bisiklet virüsünü bulaştıran, üstadım diyebileceğim Serkan Abi?ye de bin teşekkür. Sabrını zorladığımı biliyorum ama yılmadı, sonuna kadar yardımcı oldu tur bisikletçiliği adına. Yol kenarında ? hello hello? diyen güzel yüreklere, anaç tavırlar sergileyen petrol ofisi çalışanlarına, yolum üzerinde ekmek pişiren ve benimde nasiplendiğim güzel analara, zihninde ? alıp başını gitme? fikri yarattığım tüm güzel yüreklere bin selam olsun.

Güzergâh Haritam;

Sevgilerimle.

Nice turlara?

Can BEYDOĞAN

Pedalımda Yosun Kokusu – Can Beydoğan” üzerine 20 düşünce

  • 24 Mart 2012, 19:20
    Permalink

    çok güzel bir düşünceyi hayata geçirmişsin.tebrik ederim…severek okudum…tşk.ler…paylaşım için…umarım banada bu kadar olmasa da tur nasip olur inşallah…devamını bekleriz…

  • 24 Mart 2012, 23:03
    Permalink

    Hayat ,başkalarının yapamadıklarında gizlidir.Tebrik ediyorum…

  • 26 Mart 2012, 10:17
    Permalink

    Gerçekten muhteşem bir tur olmuş…
    Canı gönülden kutluyor,darısı başımıza artık 🙂

  • 27 Mart 2012, 08:14
    Permalink

    gerçekten de herkesin hep hayal ettiği ama hayal edenlerin sayısına inatla çok az kişi tarafından gerçekleştirilen bir tur bu….
    ellerine, ayaklarına sağlık….
    bizlerle bu güzel anılarını paylaştığın için teşekkür ederim,
    böyle turların daha fazla kişide hayat bulması temennisi ile……

  • 27 Mart 2012, 21:42
    Permalink

    Tüm güzel dilekler için teşekkürler arkadaşlar…

  • 11 Nisan 2012, 11:58
    Permalink

    Merhabalar öncelikle,
    Yapmış olduğun tur inanılmaz diğer yorumcularında dediği gibi çoğu kişinin hayal ettiği ancak çok az kişinin gerçekleştirebildiği bir rüya.
    Ben ve iki arkadaşımında bu yaz için planladığımız bir pedal serüveni var,tabiki senin turun yanında sadece küçük bir parça.
    Ama isimdende anlıyacağın gibi bu konuda tamamen tecrübesiz bir ekibiz ve çizdiğimiz rota seninde rotanın içinde kalıyor.Bu konuyla ilgili bilgi ve tecrübelerini öğrenmek istedim.Yardımcı olursan çok mutlu olurum.
    Teşekkürler.

  • 13 Nisan 2012, 17:33
    Permalink

    Elbette. Elimden geleni esirgemem. Merak ettiğiniz ne varsa elimden geldiğince cevaplamaya çalışırım. Görüşmek isterim…

  • 14 Nisan 2012, 11:54
    Permalink

    Tekrar merhaba,
    Sizinle direk gorusebilicegim bi mail adresiniz varsa paylasirsaniz cok sevinirim.malum sorulucak bir suru sey var umarim sıkmam sızı sorularımla:)
    Yardımlarınız ve ılgınız ıcın sımdıden tesekkurler.

  • 15 Nisan 2012, 18:57
    Permalink

    canbeydogan@hotmail.com Bu adresten ulaşabilirsiniz. Rica ederim,
    sıkılmak ne kelime? Zevk duyarım yardımcı olmaktan. Görüşmek üzere…

  • 06 Ocak 2013, 20:58
    Permalink

    Şu sıralar yurtta sürekli birilerine anlatıp durduğum , bi yapsan da kurtulsak artık denilen tur hayalim :):) Okurken kendimi buldum yok böyle bir şey :):) Yalnız bir kısmı anlamadım yada kaçırdım sanırım tüm kıyıları kaç günde pedalladınız ? Pedalınıza Kuvvet 🙂

  • 27 Şubat 2013, 23:36
    Permalink

    Merhabalar Kubilay,

    Turu toplam 47 günde bitirdim. Umarım sende bir an önce gerçekleştirirsin hayalini. Kolay gele. 🙂

  • 04 Nisan 2013, 20:56
    Permalink

    Size soru sormak istiyorum mail adresinizi alabilirmiyim 🙂

  • 03 Mayıs 2013, 13:26
    Permalink

    bir solukta okudum, tebrik ediyorum! hayallerime bir tık daha yaklaştırdı beni bu yazı, teşekkürler 🙂

  • 31 Temmuz 2013, 07:34
    Permalink

    vay be aynısını ben dayımla yapacam

  • 07 Ekim 2013, 14:52
    Permalink

    Cok guzel bir yazi ve tur olmus kardesim eger izmire yolun duserse muhakkak beklerim

  • 11 Temmuz 2014, 21:18
    Permalink

    valla helal olsun sana..harika bir anı bu senin için yıllar boyu saklı ve canlı kalacak..tebriklerr..darısı başımıza

  • 03 Aralık 2014, 16:36
    Permalink

    Tebrikler gerçekten buna değmiş.

  • 28 Şubat 2015, 23:08
    Permalink

    bende 4 günlük samsun sarp yaptım, herkese tavsiye ederim,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.