07 Nisan 2013
Hafta sonu turumuzda bu defa 3 kişiyiz. Ben, Heja ve Didem Pedalla Bisiklet’te buluşuyoruz, başka gelen olmayınca yola çıkıyoruz. Tabii öncesinde marketten yanımıza biraz erzak alıyoruz. Kozağaç köyüne gidince piknik yapacağız. 🙂
Muğla merkezi geride bırakıp Akçaova’ya doğru pedal çeviriyoruz. Buraya kadar herşey çok güzel. Asıl zorlu yolumuz burayı geçince başlıyor. Kozağaç köyüne kadar tırmanışa geçiyoruz. Hava kapalı, yağmur yok ama aşırı derecede rüzgar var. Bazen yoldan bile atabiliyor. O derece şiddetli bir rüzgar. 🙂
Arada durup fotoğraf çekiyorum, sonra tekrar arkadaşlarıma yetişiyorum.
Burada kendimi çekmek için makineyi kuruyorum ve son anda Didem de kadraja giriyor. Fotoğraf çekilir çekilmez bisikletim rüzgarın etkisi ile düşüyor. Hatta fotoğrafta arka lastiğin yerden kesildiğini dahi görebilirsiniz. 🙂
Fotoğraf molasından sonra tırmanışa devam ediyorum. Kısa bir süreliğine Heja ile bisikletlerimizi değişiyoruz. 26″ ve 28″ farkını konuşuyoruz uzun uzun ve edindiğim deneyimleri paylaşıyorum. Her zaman demişimdir 26″ ile uzun yol çok daha keyiflidir. 🙂
Tırmanış devam ederken bol bol mola veriyoruz. Maksat dinlenmek başka bir neden yok. 🙂 Ben de fırsattan istifade fotoğraf çekip, çektiriyorum. 🙂 Mavi renklerle kendimi çok daha dinamik hissediyorum. 🙂
Didem rampa yukarı pedalları bırakmayı nasıl beceriyor merak konusu tabii. 🙂
Sembolikte olsa Heja’nın Didem’e takviyesi objektiflere takılıyor. 🙂
Kozağaç köyüne kadar tırmanışımız devam ediyor. Son kilometrelerde rüzgar giderek şiddetini arttırıyor ve tam karşımızdan esiyor. Köyün girişinde etrafı izleyen minik köpek çok şirin görünüyor. Ama büyüyünce bize havlayacağı kesin. 🙂 O nedenle sevmeden yola devam. 🙂
Bir an önce durup birşeyler içmek ve yemek istiyoruz. Köyün diğer çıkışına kadar durmadan devam ediyoruz.
Kozağaç köyünden bir kaç manzara… 🙂
Köy merkezinde marketten ilave bir şeyler alıp kendimize uygun bir yer arıyoruz. O güzel yeri köyün çıkışında buluyoruz ve hemen açıyoruz yer soframızı. 🙂
Müzik ve muhabbet eşliğinde keyifli dakikalar geçiriyoruz. Rüzgar arada bizi rahatsız etse de çok önemsemiyoruz.
Bu arada minik bir ziyaretçimiz var. 🙂 Sevgili çekirge…
Yabani bitki avındayım. “İnto the wild” misali. 🙂 Zehirlenmezsem sorun yok. 🙂
Burada bir saat kadar vakit geçirdikten sonra artık dönüşe geçiyoruz. Merkezde su takviyesi yapıp köyü geride bırakıyoruz.
Kozağaç köyüne yıllar önce gelmiştim, o nedenle tekrar buralarda olmak bende farklı duygular uyandırdı. Dilerim tekrar gelirim.
Köyden çıkıyoruz artık…
Sürekli Heja’yı yavaş ve dikkatli gitmesi için uyarıyoruz. İki hafta önce Deştin köyünde ciddi bir kaza geçirmişti. Ama görünen o ki henüz akıllanmamış. 🙂
İnişi dikkatli bir şekilde gerçekleştiriyoruz. İkizce köyüne dönüp tekrar hafiften tırmanışlar başlıyor. Hem de rüzgara karşı. 🙂 Bugün ne yöne gidersek gidelim sürekli rüzgar karşımızda. 🙂
Çevremizin manzarası çok güzel. Bazen orman içindeyiz, bazen makilikler ile çevrili arazilerdeyiz.
İki teyze yürüyerek köye ulaşmaya çalışıyor. Bizimle konuşuyorlar ama rüzgar nedeni ile duymuyoruz valla. Bir an önce köye ulaşıp inişe geçmek istiyoruz.
İkizce köyüne daha önce hiç gelmemiştim. Burada durmadan yolumuza devam edeceğiz. Ben yine köyün genel bir fotoğrafını çekiyorum.
Aynı zamanda köy çeşmesi de köyün simgelerinden birisi oluyor. 🙂
Köy içinde iki bisiklet görüyoruz. Bu bisikletçilerin Muğla’dan yola çıkan İbrahim müdür ve kızı olduğunu anlıyoruz, kahvede oturuyorlar. Ama biz yolumuza devam ediyoruz.
Memlekete artık bahar geldi, çok güzel manzaralar sunuyor bize. Çiçekler ve bisikletim Didem ile birlikte farklı bir kare oluşturuyor.
Artık Muğla’ya pek yolumuz kalmadı. O nedenle yavaştan hareket ediyoruz. Bulduğumuz bir kümbeti inceliyoruz. İçi su dolu ve hemen arka tarafında mezarlık var.
Biraz soluklandıktan sonra yolumuza devam ediyoruz. İnişin başında Muğla’ yı kuşbakışı izliyoruz. O kadar çıktık, artık inmek bizim hakkımız.
Tam bu mola sırasında İbrahim müdür ve kızı geliyorlar. Burada kısa bir ayaküstü muhabbetin ardından onlar yollarına devam ediyor, biz de daha fazla vakit kaybetmeden inişe geçiyoruz.
Devamlı uyarıyoruz birbirimizi, iniş çok sert çünkü. İnişte durup arkadaşları beklerken telefonum çalıyor. Arayan Didem; Serkan ben düştüm diyor. 🙂 onca uyarılara rağmen….ağlasam mı gülsem mi? Şaka gibi gerçekten…
İndiğim rampayı geri tırmanmaya başlıyorum. Heja benden biraz daha geride olduğu için benden önce varıyor yanına ve beni arayıp durumu anlatıyor. Yapacak birşey yok, bekleyin geliyorum diyorum ve bütün enerjim ile tırmanmaya devam ediyorum. Yanlarına ulaşınca Didem’in durumunu kontrol ediyorum hemen. Bir de o kadar uyarıya rağmen düşmeyi nasıl başardığını soruyorum. 🙂 Böyle durumlarda bana garip bir şey oluyor ve değişik tepkiler verebiliyorum. 🙂
Sonuç olarak dizi yaralanmış, peçete ile kanı silmeye çalışıyor. Devam edebilecek durumda olunca vakit kaybetmeden merkeze devam ediyoruz. Oradan hastaneye geçmesi gerekiyor.
Merkeze kadar çok sorun yaşamadan geliyoruz ama dizinin ağrıdığını söylüyor her defasında. Bisikletini eve bırakıp hastaneye geçiyor ve Heja da ona eşlik ediyor. Muayene sonunda doktorlar Didem’in dizine 3 tane dikiş atmışlar. Eeee turun başında hiç düşmedim, bir kez düşmek istiyorum diye kazayı kendi çağıran için bu sayı az. 🙂 O nedenle şükretmesi gerekiyor.
Didem’e geçmiş olsun diyoruz, kazasız ve keyifli turlarda buluşmak dileği ile…
Güzergah ve yükselti haritamız;
Sevgilerimle…
Güzel tur olmuş,Didem’e geçmiş olsun.Bisikletten düşenin halinden bisikletten düşen anlar :(( zor bir durum :((
Hepimizin üzerinde bişey var galiba 🙁
Kimi elini, kimi belini, kimi dizini sakatlıyo 🙁