18 Ekim 2012
Mardin’den ayrılıyoruz artık, bu güzel rüya şehir birkaç dakika sonra geride kalacak. “Gündüzü mezarlık, gecesi gerdanlık” şehre elveda diyerek pedalları çeviriyoruz. Yıllar önce geldiğimde, önünde hatıra fotoğrafı çekildiğim saati çekmeden gitmiyorum.
Saat 7.30’da Mardin’den çıkıp Diyarbakır’a doğru gidiyoruz. Bugün yolumuzda bir ilçe ve iki tanede geçit var. 100 km kadar pedal çevireceğiz, enerjimizi orantılı kullanmalıyız. Dün Diyarbakır’dan bir kaç bisikletçi dostumuz ile irtibat kurduk, şehir girişinde bizi karşılayacaklar.
Mardin’den çıkıp D950 karayolunda pedal çevirirken bir süre sonra ilk geçidimiz olan Akresta Geçidini tırmanmaya başlıyoruz.
Bu sırada Diyarbakır’a 80 km yolumuzun kaldığını öğreniyoruz. Tabelada Mazıdağı yazıyor ama biz oraya gitmeyeceğiz, biraz daha gidince yol ayrılacak. Bu arada tabelada ilçenin ismi yanlış, Mazıdağı olması gerekiyor. Bu ilçeyi merak ediyoruz ama planımıza göre bugün Diyarbakır’a gitmemiz gerekiyor.
Akresta Geçidini emin ve sağlam pedallar ile çıkmaya devam ediyoruz. 🙂
Saat 08.00’de 1070 metre yükseklikte bulunan Akresta Geçidinin zirvesine ulaşıyoruz. Beklediğimiz kadar yorulmuyoruz. O nedenle burada fazla vakit geçirmeden devam ediyoruz.
Geçitten aşağı salındıktan sonra yol düzleşiyor ve ara ara askeri araçlar ile karşılaşıyoruz. Askerler ellerinde mayın dedektörleri ile yol kenarında arama yapıyorlar. Biz kolay gelsin diyerek yolumuza bakıyoruz.
Bir süre sonra Sultanköy’e geliyoruz. Buraya ikinci defa geliyorum. 2007 yılında Pedalla Türkiye turum sırasında Mardin’e geldiğimde bir arkadaşım beni burada Şeyhan Tesislerinde misafir etmişti. Kendisi ile irtibat kuramadığımız için bu defa haber veremedim. Beni bu köyde gezdirmiş ve bütün köyün aynı aşiretten olduğunu anlatmıştı. O nedenle burada bir markete girip arkadaşımı soruyorum. Bir kaç gün önce evlendiğini ve burada olmadığını öğreniyorum. Biz de soğuk bir şeyler içerek biraz dinleniyoruz.
Ve tekrar yola çıkıyoruz.
Mazıdağı’nın ismi yine yanlış. 🙂 Evet arkadaşlar, ben yanılmıyorum. Kesinlikle yanlış yazılmış… 🙂
Diyarbakır’a tüm hızımız ile devam ediyoruz. Bu arada ikinci geçit olan Mazıdağı Geçidini tırmanmaya başlıyoruz. Burası Akresta Geçidinden çok daha kolay oluyor.
Saat 9.25’de ikinci geçit zirvesine de ulaşmış oluyoruz. Mazıdağı Beli, rakım 1060 metre… Buradan sonra Diyarbakır’a doğru hafif iniş ile yolumuza devam ediyoruz.
Biraz gittikten sonra Mazıdağı kavşağı çıkıyor karşımıza. Burada ilçenin ismini nihayet doğru yazmışlar. 🙂 Biz yolumuza Çınar, Diyarbakır yönünden devam edeceğiz.
İlk göreceğimiz ilçe olan Çınar’a 19 km sonra ulaşacağız. Hava gayet güzel ve formalarımız ile bisiklet kullanıyoruz. Zaman sıkıntımız da yok, her şey yolunda gidiyor. Tempomuz da gayet iyi ve hiç yorgunluk hissetmiyoruz.
Çevreyi izleyerek pedallarımızı çeviriyoruz. Yukarıkonak Köyünden transit geçiyoruz…
Turumuzun yedinci şehrinin sınırlarına saat 10.00 gibi giriyoruz. Artık Diyarbakır topraklarında pedal çevireceğiz. Güneydoğu Bölgesinin en büyük şehri olan Diyarbakır her yönü ile sürprizlerle dolu. Fotoğraf çekip, yolumuza devam ediyoruz.
Artık Çınar’a çok yaklaşıyoruz. Dün akşam İsmail Odabaşıoğlu ile telefonlaşmıştık. Çınar çıkışında bir mobilya dükkanı var, oraya mutlaka uğrayın ve selamımı söyleyin dedi. Biz de onun tavsiyesi üzerine orada mola vereceğiz.
Kurak iklimde, çıkışlar ve inişlerle yola devam…
Beklenen ilçe Çınar’a çok geçmeden varıyoruz. Tabela fotoğrafı alıp, çıkışa doğru devam ediyoruz.
Çınar ilçesinden bir kaç manzara… 🙂
Bize tarif edilen yeri tam bilemiyoruz ve tahmin ettiğimiz bir yerde duruyoruz. Evet yanılmamışız, İsmail’in bahsettiği yer burasıymış. Selamını iletiyoruz ve ısmarladıkları çayı geri çevirmiyoruz 🙂
Yöreye özgü üzümden de yedikten sonra molaya son verip yola çıkıyoruz. Diyarbakır’a 30 km yolumuz kaldı ve Batman kavşağına ulaşınca Diyarbakır’da bizi karşılayacak arkadaşları arayacağız.
Saat 12.00 gibi soğan satan bir çocuk tarafından durduruluyoruz. Bize semaverde yaptığı çaydan ikram etmek istiyor. İkramı geri çevirmek olmaz diyerek, yine çay içiyoruz…
Sonra düz yolda hızla ilerliyoruz…
Diyarbakır – Batman kavşağına gelince Hakan’ı arıyorum. Olduğumuz yeri bildirip yolumuza devam ediyoruz. Hakan ve Uğur ile Diyarbakır girişinde buluşacağız.
Diyarbakır’a 19 km kalıyor… Bu yolu da daha önce geçmiştim. 🙂
Saat 12.30’da iki Diyarbakırlı bisiklet dostu Hakan ve Uğur ile buluşuyoruz. Buraya kadar gelip bizleri karşıladıkları için çok mutlu oluyoruz. Giriş tabelası önünde hatıra fotoğrafı çekilip merkeze doğru gidiyoruz.
Biraz gittikten sonra daha kestirme olan Ovabağ yoluna giriyoruz. Bu yol Dicle Nehri kıyısından devam ediyor ve çok daha sakin trafiği var.
Dicle Nehri üzerinde 1065 tarihinde yapılmış On gözlü köprüyü, bir diğer ismiyle Dicle Köprüsünü görüyoruz. Burada durup fotoğraf çekiyoruz ve sonra tekrar merkeze devam ediyoruz.
Hevsel bahçelerinin yanından geçerek hafif bir tırmanış ile Diyarbakır Surlarını görüyoruz. Daha önce geldiğimde en çok istediğim şey bu surları gezmekti. İçimde kalmıştı. Hakan ve Uğur sağ olsunlar bizi hemen surlara götürüyorlar.
Açız ama önce surları gezelim sonra yemek yemeye gideriz. 🙂 Keçi Burcunun üzerine çıkıyoruz ve buradan Diyarbakır’ı, Hevsel Bahçelerini izliyoruz. Bu bahçelerde envai çeşit meyve ve sebzeler yetişiyormuş.
Bisikletlerimizi burcun üstüne kadar çıkarttık. 🙂 Burası Diyarbakır, çeşit çeşit insan var. Büyükşehir olması beni şahsen çok korkutuyor…
Hevsel Bahçeleri…
Surlarda bir süre gezip dolaştıktan sonra ikinci durağımız, karnımızı doyuracağımız Dağkapı Ciğercisi oluyur. Ciğer ile aram pek iyi olmadığı için ben hariç herkes ciğer sipariş ediyor. Tabii buraya kadar gelmişim yemeden olmaz diyerek bir iki tane tadımlık yiyorum. 🙂 Bu arada bisiklet dostu arkadaşımız Resul’de bize katılıyor.
Karnımız tok bir şekilde hep birlikte Diyarbakır’ı gezmeye devam ediyoruz.
Anadolu’nun en eski camisi olan Ulu Camii’ye gidiyoruz. Burası 639 yılında kilisenin camiye çevrilmesi ile yapılmış. Bir diğer özelliği ise mezheplere göre farklı yerlerde namaz kılınıyor. Avluda güneş saati varmış, yalnız o bölgede çalışma olduğu için göremiyoruz. 🙂
Camiden sonraki durağımız Cahit Sıktı Tarancı Müzesi oluyor. Yazarın doğduğu ev 1973 yılında müze haline getirilmiş. Burayı dolaşırken yetkili arkadaşlar ile biraz bisikleti konuşuyoruz. Bisiklete meraklı o kadar çok insan var ama kullanan sayısı hala az. 🙂 Dilerim bu sayı zamanla çoğalır…
Sonra Şeyh Mutahhar Camii’sinin dört ayaklı minaresini görmeye gidiyoruz. Tek parça dört sütun üzerine inşa edilmiş ilginç bir yapı. Buranın da fotoğrafını çekip Diyarbakır’ın sur içinde bulunan dar sokaklarında dolaşmaya devam ediyoruz.
Sur içinde sokaklardan bir kare…
Son olarak bir kiliseyi gezip, surların dışında bir parkta oturuyoruz. Burada meyve yerken muhabbet ediyoruz. Diyarbakır’da çok güzel vakit geçiriyoruz. Bir süre sonra akşam tekrar buluşmak üzere eve doğru gidiyoruz. Bu akşam Resul’ün misafiri olarak onun evinde kalacağız. Evde biraz dinlendikten sonra akşam 19.30’da dışarı çıkıp Diyarbakırlı diğer bisikletçi arkadaşlar ile turlayıp, tanışacağız.
Akşam olunca buluşma noktasına gidiyoruz ve hep birlikte Diyarbakır’ın sokaklarında pedal çeviriyoruz. Bu şehirde bu kadar bilinçli bisiklet kullanan görmek beni çok mutlu ediyor. Bir yere oturup çaylarımızı içerken herkesle tek tek tanışıyoruz. Burada da çok güzel zaman geçiriyoruz.
Akşam yanımızda bulunan bütün arkadaşlara buradan tekrar teşekkür ederim…
6.Gün Harita ve Yükselti Tablosu (Mardin – Diyarbakır); Haritayı büyütmek için lütfen üzerine tıklayınız?
Sevgilerimle…
gezilmesi gereken bir şehirmiş…özellikle çiğer ve kadayıf için ayrıca gezilir…tşk.ler
vay be az gidip gelmedim memleketim mardin-d.bakır arasını, ama özlemişim hakketen.
Geri izleme:Pedalla Doğu’da 7.Gün (Diyarbakır – Siverek) – PEDALLA