15 Ekim 2013
Tüm Pedalla dostlarına merhaba,
Yeniden Şehirden Şehire turu ile sizlerleyim. Bu defa rotam Van’dan Hakkari’ye uzanıyor. İki günde tamamladığım turun ilk gününü sizlerle paylaşıyorum.
Arife günü akşamında Van çok hareketli. Çarşı o kadar kalabalık ki yürümekte zorlanıyorum. Hemen hemen herkesin yüzünde bayram mutluluğu var. Bir süre dolandıktan sonra otele dönüyorum.
Kaldığım otelde bisikletim için uygun bir yer bulamayınca katlayıp odama alıyorum. 🙂 Katlanır bisikletin bir avantajı daha işte. 🙂
Sabah erkenden uyanıp hazırlanmaya başlıyorum. Bugün Kurban Bayramının ilk günü. Daha önce otobüsle gitmiş olduğum yolu bisikletimle pedallayacağım için çok heyecanlıyım. Yola çıkmadan önce bir çorbacıda karnımı doyuruyorum.
Bugünkü güzergahımda iki tane geçit beni bekliyor. Geçitlerden ilki Kurubaş geçidi Van’ı çıkar çıkmaz başlıyor. Sabah ayaz olduğu için sıkı sıkı giyinmiştim ama tırmanışa başlayınca üzerimdekileri tek tek çıkartıyorum. Van geride kalırken ilk göreceğim ilçe olan Gürpınar’a 21 km kaldığını görüyorum. Bunun yarısı tırmanış olacak tabii. 🙂
Bir süre daha tırmandıktan sonra Van’ı tamamen geride bırakıyorum.
Yükseldikçe şöyle geriye dönüp son kez Van’a bakıyorum. Bayramın ilk günü olması sebebiyle yollar çok sakin, rahat rahat pedallıyorum. Yarım saatte anca bir araç geçiyor. Gürpınar’a 11 km kaldı ama ben hala tırmanmaya devam ediyorum. Yolun bu kısmında yapım çalışması olduğu için daha dikkatli ilerliyorum.
Artık zirveye daha yakınım, öyle hissediyorum en azından. 🙂
Saat 8.45 dolaylarında Kurubaş Geçidi zirvesine ulaşıyorum. Rakım 2225 metre ve hava biraz serin. Fotoğraf çekip iniş için kendimi hazırlıyorum. Sıkıca giyindikten sonra Gürpınar’a kadar inişe geçeceğim.
İniş çok hızlı olduğu için durup fotoğraf çekemiyorum bile. Durup uzun eldivenleri çıkartıp, fotoğraf makinesini açıp, deklanşöre basmak çok uzun iş geliyor bana. 🙂 O nedenle ilçe girişine kadar fotoğraf çekmeden geliyorum. Gürpınar ilçe girişinde fotoğraf çekerken yoldan gelip geçenlerle bayramlaşıyoruz. 🙂
Gürpınar geride kalırken bugün hedefim olan Başkale’ye 92 km kalıyor ama daha önümde Türkiye’nin ikinci büyük geçidi beni bekliyor. Bir süre düz gittikten sonra 2730 metreye yükseleceğim.
Düz yolda bol bol koyun sürüleri eşliğinde pedal çeviriyorum. Mevsimden dolayı her yer sarı, baharda buralarda olmak isterdim. Mola sırasında yolun kenarında sürüsünü otlatan çobanla muhabbet ediyoruz. Pek kurbanlık satamamış, koyunların artık para etmediğini söylüyor. 200 lira veren olsa vereceğim diye ekliyor. 🙂 Derdine ortak oluyorum bir süre, ardından vedalaşarak yoluma devam ediyorum.
İşte göründüğü gibi yollar genelde boş. 🙂
Düzlükten sıkıldım artık, gelsin Güzeldere rampası. 🙂 İnsanoğlu böyle bir şey işte, her şeyin fazlasından sıkılıyor. 🙂 Durmadan rampa çıkarsın sıkılırsın, durmadan inersin sıkılırsın, durmadan düz gidersin yine sıkılırsın. 🙂
İşte birazcık tırmanmaya başladım. Zernek Barajı kıyısında pedallıyorum. Burası bana güzel manzaralar sunuyor.
Barajın doluluk oranı fotoğraflardan göreceğiniz üzere epey aşağılarda.
Başkale’ye 72 km yolum kalıyor. Mola verip, biraz dinlenirken bir şeyler atıştırıyorum.
Zernek Barajının güzel manzarasını seyrederek bir süre pedal çeviriyorum.
10 km ne ara geçti anlamadım bile. Göl manzarasının ardından hafif çıkış ve inişlerden sonra tekrar bir çıkışa geliyorum.
Bu çıkış Güzelsu’ya kadar devam ediyor. Güzelsu çok güzel bir yer. Daha önce dediğim gibi otobüsle geçerken en çok dikkatimi çeken yer olmuştu. Burada bulunan Hoşap Kalesi çok güzel bir yer.
Biraz ilerledikten sonra Hoşap Kalesi karşıma çıkıyor. Kalenin çoğu kısmı hala ayakta ve yıllara meydan okuyan duruşuyla bölgenin manzarasına hakim. Çok büyüleyici bence.
Bu arada karşıdan gelen çocuk tek vitesli bisikletle rampayı çıkmaya çalışıyor. 🙂 Gidonuna astığı market poşetleri dengesini bozuyor ama azimli görünüyor. Bayramlaşıyoruz bu ufak dostla. 🙂
Yol arkadaşım ve Hoşap Kalesi…
Güzelsu’da açık lokanta arıyorum ama bayram olduğu için maalesef bulamıyorum. Açık market ararken Evliya Bey Köprüsü dikkatimi çekiyor.
Kalenin tam karşısında sıralanmış marketlerden bir tanesi açık çok şükür. Ton balığı, ekmek ve içecekle karnımı doyuruyorum bu manzarada. 🙂 Biraz sonra Güzeldere’yi tırmanmaya başlayacağım. O nedenle güzelce karnımı doyurmam lazım.
Günler giderek kısaldığı için fazla oyalanmıyorum çünkü karanlığa kalmak istemiyorum. Daha önümde çıkmam gereken büyük bir rampa var. Güzelsu’dan ayrılırken dayanamayıp tekrar durup, geriye bakıyorum. Hoşap Kalesi buradan da çok güzel görünüyor. Son kez izleyip vedalaşıyorum.
Başkale’ye 51 km, gel artık Güzeldere, gel artık 32 viraj… 🙂
Ovada pedallamaya devam, biraz ileride tırmanış görünüyor.
İşte Güzeldere geçidine başlıyorum. Yerel adı 32 viraj olan bu rampa Türkiye’nin ikinci yüksek karayolu geçidi olma özelliğine sahip. Kışın daha tehlikeli olmasına karşın, her zaman korkutucu bir geçit.
Geriye baktığımda geldiğim düzlüğün uzunluğunu görüyorum. Önümdeki rampaya pek bakasım gelmiyor şimdilik. 🙂
Yükseldikçe manzarada değişiyor ve bu coğrafyanın seyrine doyum olmuyor.
Güzeldere geçidinden bir kare daha… 🙂
Yol arkadaşım dinamik, beni hiç üzmüyor buralarda. Yer yer biraz zorlansam da genel olarak benden geçer not alıyor. 🙂
32 virajın kaçını geçtik bilmiyorum. 🙂 Kıvrılarak tırmanmaya devam…
Selam olsun bu yazıyı okuyan herkese…. Burada sizlere el sallıyorum. 🙂
Yukarıda vericiler filan görünüyor ve demin yanımdan geçen arabaları orada görünce oraya kadar tırmanacağımı anlamak biraz moralimi bozuyor ama olsun. 🙂
Ha gayret yoldaşım az kaldı. 🙂 Tek sıkıntım karanlığa kalmak, bunu hiç istemiyorum. Onun dışında çıkmaktan şimdilik şikayetçi değilim.
Başkale’ye giderek yaklaşıyorum. Burayı tırmanınca epey bir süre ineceğim, en azından bunu biliyorum ve bunun enerjisi ile yükleniyorum pedallara.
Dağın yamacından kıvrılarak yükselmeye devam…
Vericilerin olduğu noktaya çok yaklaştım. Buranın zirve olacağını umuyorum.
Biraz daha dinleneyim, yoksa iyice tıkanacağım. Tahminlerim çoğu yerde beni yanıltmamıştır. Burada da yanıltacağını sanmıyorum. 🙂 Ha gayret diyerek pedallara asılıyorum. 🙂
Saat 14.40, rakım 2730 metre ve ben Türkiye’nin ikinci yüksek karayolu geçidinin zirvesindeyim. 🙂 Azmin elinden hiç bir şey kurtulamaz. Son km tahminlerimin doğru çıkmasına seviniyorum. Buradan sonra güzel bir iniş beni bekliyor. Ama öncesinde zirve fotoğrafı çekmeliyim. Geçit tabelasını görünce çok seviniyorum çünkü çıktığım en yüksek geçitte tabela yoktu. 🙂
Burada bir süre çevreyi izliyorum. Yaşadığım duyguları yazıya dökemiyorum ama o kadar mutluyum ki anlatamam. 🙂 Tek başıma burada olmak benim için önemli bir durum. Burayı çıkarken çok şey düşündüm, çok şey hayal ettim.
Ve inişe hazırlanıyorum, yol beni bekler…
Yüksek hızla inişteyim, dar vadilerden geçiyorum.
Başkale’ye son 31 km…
İnişin hızı ile sadece tabeladan tabelaya duruyorum. Başkale 31 yazan tabeladan saat 14.49’da geçmişim. Başkale 21 yazan tabelanın yanında ise saatim 15.07’yi gösteriyor. 🙂 18 dakikada 10 km yol gitmişim. 🙂
Uzun inişin ardından düzlükler ve kısa çıkışlar başlıyor. Jandarma karakolu yanından geçerken bir kaç köpek arkamdan koşmaya başlıyor. Burada nabzım biraz yükseliyor ve onlardan kurtulduktan sonra durup soluklanıyorum. 🙂
Artık Başkale’ye 10 km yolum kaldı. Saat 15.38, hava kararmadan yetişebileceğim. Bu bölgede asfalt çok dişli olduğundan beni epey hırpalıyor. Kollarım ve kalçam ağrımaya başlıyor. Artık bir an önce Başkale’ye ulaşmak istiyorum.
O da ne? Güzel bir inişin ardından karşımda bir rampa beliriyor. Bu olmadı işte. 🙁 Bundan hiç haberim yoktu ve Başkale’ye düz yolla ulaşacağımı sanıyordum. 5,5 km’lik bir tırmanış beni bekliyor. Bunca yorgunluğun üzerine nasıl çıkacağım bilmiyorum.
Belli bir tempo tutturup çeviriyorum pedalları. Önüme hiç bakmak istemiyorum bile, çık çık bitmiyor gibi. Güneş tam karşımdan vuruyor ve gözlerimi rahatsız ediyor. O nedenle çıkış iyice ızdıraba dönüyor. Bir süre çıktıktan sonra mola verme aralığım sıklaşıyor.
10 km tabelasının ardından 50 dakika geçiyor ve ben anca Başkale giriş tabelasına geliyorum. Buradan sonra daha tırmanış devam ediyor. Neyse ki ilçeye girdik diyerek kendimi teselli etmeye çalışıyorum.
Sabrederek pedallıyorum ve yol üzerinde birkaç kişi ile bayramlaşarak ilçe merkezine devam ediyorum. Yolda gördüklerime Öğretmenevini soruyorum. Tarif ettikleri yönde devam ediyorum.
Başkale tamamen terk edilmiş bir şehir gibi görünüyor. Dükkanlar kapalı, üç beş kişi görüyorum sadece. 🙂 Bu bölgelere bayramda gelmek pek doğru değilmiş ama başka vaktim yoktu. 🙂
Sora sora öğretmenevini buluyorum ve hemen odayı tutup yerleşiyorum. Bisikletimi de güvenli bir yere koydum o nedenle içim rahat. 🙂 Odama çıkıp biraz dinleniyorum ve üzerimi filan değiştirdikten sonra akşam yemeği için dışarıya çıkıyorum.
Evet; yine bayramın azizliğine uğradım, sadece bir pastahanede yiyecek bir şeyler buluyorum. Karnımı doyurup, yaya olarak Başkale’yi gezmeye başlıyorum. Kahvenin birisinde çay içip gezmeye devam ediyorum. Bomboş ilçede hayalet gibi dolaştıktan sonra abur cubur alışverişi yapıp öğretmenevine gidiyorum. Biraz da lokalde görevli arkadaşlarla muhabbet edip vakit geçiriyorum.
Günün yorgunluğu ile daha fazla dayanamayıp odama çıkıyorum.
Van – Başkale Güzergâh ve Yükselti Haritası;
Saygılarımla…
tebrikler. sabrınıza ve dayanıklılığınıza hayran kaldım. köpekler tehlike yaratmıyor mu? biryerde bahsetmişsiniz ama daha sık da karşınıza çıkabilirlerdi . ve daha saldırgan olabilirlerdi . sonuçta doğada yerler
önleminiz neydi
tekrar tebrik ederim
Merhabalar,
Çok teşekkür ederim yorumunuz için. Köpeklerden her zaman korkmuşumdur ama kurtulma yöntemlerini artık çözdüm sayılır. 🙂
Selamlar…
Hayran kaldım.Çok teşekkürler.
kardeşim ayaklarına yüreğine sağlık güzel yorucu turun ardından yaşadıklarınızı turun akışını paylaşım yazın çok güzel tebrikler.
1995 yılında rakımın 2730 olduğu yerde sizin resimlerde sunduğunuz vericilerin orada 90 gün askerlik görevimi yaptım 32 virajlar şimdi daha güzel o zamanlar çok tehlikeliydi.tebrik ederim bana o günleri hatırlattınız
Birde bu köpeklerden kurtulma olayını anlatırken ayrıntılı anlatma imkanınız varsa sevinirim. Herkesin köpeklerden kurtulma tekniği farklı oluyor ancak ben halen köpeklerden nasıl kurtulur çözebilmiş değilim.
Birde köpek kovucuya güvenmiyorum, çalışmadığı zaman daha bir kötü oluyor çünkü.