03 Mart 2008
Sabah uyanır uyanmaz ilk işim havanın nasıl olduğuna bakmaktı. Bulutların yavaş yavaş terk ettiğini görmek beni mutlu ediyordu. Kahvaltımızı ve hazırlıklarımızı yapana kadar güneş doğmuş ve bulutlar tam anlamı ile terk etmişti gökyüzünü. İçime bir sevinç doğdu bu güzel hava karşısında. Dünden eser yoktu. Dün kıyamet koparken şuan ise cennette gibiydik. Kahvaltı esnasında güzergâh hakkında tekrar ayrıntılı bilgiyi aldıktan sonra yolu değiştirmek zorunda kalıyoruz. Normalde gitmemiz gereken rotayı; stabilize bir yol olduğu için, şuan çamur içerisinde olması ve yolun devamının olmadığı için değiştiriyoruz. Bu değişim kararının ileride faydasını görüyoruz tabi. Yeni güzergâhımız ise Fethiye’den Kemer’e oradan da Saklıkent’e geçip Kınık’ta konaklamak. Bütün grup tarafınca onaylandıktan sonra hatıra fotoğrafımızı çekilip yolumuza koyuluyoruz. Kevser’in kuzenine buradan tekrar teşekkürlerimizi iletiyoruz.
Fethiye şehir merkezinden geçerek Kemer’e doğru yollanıyoruz. Hava muhteşem. Sularımızı tazelemek için bir subaşında duruyoruz. Bazısı matarasını tazelerken bazısı ise yağsız zincirini yağlamakla meşgul. Bu arada suyun etrafındaki göçebeler ile muhabbet ediyoruz. Osmaniyeli olduklarını öğreniyoruz. Çalışmak içi buralara gelmişler. Göçebe çocukları objektiflerimize konu oluyorlar.
Kemer Kavşağını geçtikten sonra köy yollarında ilerlemeye başlıyoruz. Daha önce ters taraftan gelmiş olduğum bu yolda yabancı değildim. Kadıköy Belediyesi dolaylarında ilerliyoruz. Hava sıcaklığı yaklaşık 25’li derecelerde. Tarlalarda ekinler, dağlarda ise karlar var.
Kadıköy Belediyesinden geçerken okul önünde çocuklar yanımıza koşuyorlar. Hemen fotoğraf çekiliyoruz. Tabi soruların ardı arkası kesilmiyor. Nereye gidiyorsunuz? Nereden geliyorsunuz?
Çok eğlenceli bir gün geçiriyoruz. Belediye içerisinde arka arkaya yol alıyoruz. Yol düz olduğu için ortalamamız çok iyi. Hep derim ya hava güzelse bende güzel olurum diye. İşte aynen öyle.
Arkamızda karlı dağlar eşlik ediyor bize her daim. Bol bol fotoğraf molası veriyoruz. Baharın yüzünü gösterdiği bu günlerde çok güzel kareler çıkıyor karşımıza. Grup zaman zaman dağılsa da ileride mutlaka bekliyorlar ve toplanıyoruz.
Kevser arkada fotoğraf çekmek için durmuş, onu bekliyorum. Grup ise ileride bizi bekliyor. Bu güzellikler arasında tempomuzu biraz düşürüyoruz.
Karlı dağlar dizi dizi… Süper bir manzara. Başımı kaldırıp bu manzarayı görmedikten sonra yaşadığımı anlayamıyorum.
Baharı simgeleyen çiçeklerin muhteşem pozu. Baharın tüm renkleri toplanıyor bu mevsimde. Büyülenmemek elde değil.
Saklıkent Kanyonuna yaklaşıyoruz. Bu dere kanyonun içinden gelen su ile oluşuyor. Dağları yararak Akdeniz’e ulaşıyor.
Saklıkent girişinde ben deniz…
KevSerSeri… Diğer arkadaşlar bizi aşağıda bekliyorlar…
Kanyon girişinde toplanıyoruz. Tripod ve fotoğraf makinesini sırtlanıp kanyona dalıyorum. Saklıkent’te uzun bir mola veriyoruz. Bol bol fotoğraf çekiyorum. Kanyondan kareler…
Kanyon turunun ardından acıktığımız için yemek yiyebileceğimiz bir yer arıyoruz. Açık olan bir restaurant ile pazarlık yapıyoruz. Fiyatta anlaştıktan sonra oturuyoruz dere kenarındaki yer sofralarına. Balıklarımız gelene kadar muhabbet ediyoruz. Ayakkabıları çıkartıp ayaklarımızı dere içinde rahatlatıyoruz. Su buz gibi çok soğuk.
Yemeğimizi yedikten sonra biraz uyuşukluk oluyor. Ama saat erken olduğu için yola devam etme kararı alıyoruz. Amacımız Likya’nın büyük şehirlerinden “Xanthos”un bulunduğu Kınık’a gitmek. Bir süre düz yolda ilerledikten sonra hafif inişli çıkışlı bir hal almaya başlayan yolda devam ettik. Birkaç köyü geride bıraktıktan sonra Kaş-Fethiye transit yoluna çıktık. Birkaç km sonrasında ise Kınık’a vardık. Belediyeye giderek kamp kurabileceğimiz uygun bir yer göstermelerini istedik. Belediyenin hemen arkasında ki parkı gösterdiler. Parkın işletmecisinden izin alarak kamp atmaya karar verdik. Ama daha bisikletleri boşaltmadan etrafımız çoluk çocuk doldu. Burada kalamayacağımıza karar vererek belediyenin önerdiği farklı bir alana gittik. Tam Xanthos şehrinin yanı başı olan bu bölge hem sakin hem de sessiz gibi görünüyordu. Hemen çadırlarımızı kurmak için uygun bir yer seçtik. Onun öncesinde çadırlarımızın tentelerini kuruttuk. Dün yağan yağmurdan dolayı biraz nemlenmişler. Bu arada bende yine makinem elimde birkaç fotoğraf çekmek için uğraşıyorum.
Tepeye doğru çıkıyorum birkaç kuş fotoğrafı çekmek için. Ama ne hikmetse şanssızlığımdan dolay bir tane bile kuş çekemiyorum. Tepeden aşağı çadırlarımızı çekiyorum bende.
Çadırlarımızı kurduk, üstümüzü başımızı değiştirdik. Akşam yemeği için ne yiyelim diye düşünmeye başladık. Aklımıza sucuk-ekmek geldi. Markete giderek sucuk, ekmek, kola, ayran, soda vs vs erzakları alıp döndük. Bu arada kamp ateşimiz yakılmıştı bile. Ağaçlardan, çalılardan topladığımız çubuklardan şiş yaparak sucuklarımızı taktık ve yanan ateşin başında toplandık. Yarı pişmiş, hatta bazen hiç pişmemiş sucuklarımızı ekmeklerimizin arasına doldurarak karnımızı doyurmaya çalıştık. Sucuklarımız arada bir ateşin üzerine düşse de küllü müllü idare ediyoruz işte. Ardından kamp ateşi etrafında kilolarca yer fıstıklarımızı yerken muhabbet ediyoruz.
Gece uyumaya çalışırken Kevser tarafından dürtülerek uyandırılıyorum.
-Şişşt Serkan kalk kız dışarıdan sesler geliyor.
-Ne var ki?
-Göremiyorum kalk bi bak.
-Yaw sen baksana. Neden göremiyon?
Tabi sonrasında lenssiz Kevser’in bir metre önünü bile göremediğini hatırlayarak kalkıyorum. Bangır bangır çalan müzik sesi karşısında çadırın kapısını açıp dışarıya bakıyorum. Kınık?ın gençleri bizim orada olduğumuzdan habersizlermiş gibi müzik eşliğinde kafa çekiyorlar. Bir süre arabesk müziği nenni yerine koyarak uyumaya çalışsakta onlar tam anlamı ile gidene kadar uyuyamıyoruz.
Gün Toplam: 65,51 Km
Bisiklet Üzerinde Geçen Zaman: 03:44:08
Ortalama Hız: 17,5 Max. Hız: 49,3
Sevgi ve Saygılarımla…